DÜRRÎZÂDE ABDULLAH BEYEFENDİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

DÜRRÎZÂDE ABDULLAH BEYEFENDİ

Müellif: MEHMET İPŞİRLİ
DÜRRÎZÂDE ABDULLAH BEYEFENDİ
Müellif: MEHMET İPŞİRLİ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1994
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/durrizade-abdullah-beyefendi
MEHMET İPŞİRLİ, "DÜRRÎZÂDE ABDULLAH BEYEFENDİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/durrizade-abdullah-beyefendi (28.11.2024).
Kopyalama metni

Dürrîzâde ailesine mensup altıncı ve son şeyhülislâmdır. İstanbul’da doğdu. Rumeli Kazaskeri Dürrîzâde Mehmed Efendi’nin oğludur. Küçük yaşta babasından bazı dinî dersler aldıktan sonra Fâtih Demirköşe ve Sultan Selim Rüşdiyesi’nde okudu. Bu arada özel hocalardan Arapça ve Farsça’sını ilerletti. Daha sonra Fâtih Medresesi’ne devam ederek Fâtih dersiâmlarından Eğinli Hoca olarak tanınan İbrâhim Hakkı Efendi’den icâzet aldı. 1887 yılında henüz on sekiz yaşında iken Bâb-ı Fetvâ Mektûbî Kalemi’nde mülâzım oldu; 1890’da yapılan bir imtihanla İstanbul müderrisliği ruûsunu kazandı. İbtidâ-i hâric, hareket-i hâric, ibtidâ-i dâhil, mûsıle-i sahn, ibtidâ-i altmışlı, mûsıle-i Süleymâniyye, hâmise-i Süleymâniyye gibi medrese derecelerini, daha sonra da kazâ derecelerini kısa aralıklarla katederek 1896’da bilâd-ı hamse, 1897’de Haremeyn, 1901’de İstanbul pâyelerini aldı. Babasının kazaskerliği sırasında bir ara gayri resmî olarak kazaskerlik kethüdâlığında bulunduysa da 1897’de babasının kazaskerlikten istifası üzerine o da Mektûbî Kalemi’nden ayrıldı. Ankara kadılığına gönderilmek istendi, ancak saraydan gördüğü destekle İstanbul’da kaldı ve 1901 yılında Meclis-i Tedkīkāt-ı Şer‘iyye üyeliğine seçildi; bu arada 1902’de Anadolu kazaskerliği pâyesini aldı.

Abdullah Efendi, II. Meşrutiyet’ten (1908) sonra Meclis-i Tedkīkāt-ı Şer‘iyye üyeliğinden ayrılıp bir süre mülkî görevlerde bulunduğu için “bey” unvanını da kullandı. Merkez Tensik Komisyonu tarafından kendisine önce Galata kadılığı verildiyse de sonradan bu komisyonca 1909’da Anadolu kazaskerliğine tayin edildi; iki yıl sonra bu görevden ayrıldığında kendisine mâzuliyet maaşı bağlandı.

1918’de tekrar memuriyete dönen ve Defter-i Hâkānî Emânât-ı Aliyye dairesinde göreve başlayan Abdullah Beyefendi, 1919’da padişah emriyle Tedkīk-i Mesâhif ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi başkanlığına tayin edildi; aynı yıl içinde görevi meşihat makamı müsteşarlığına nakledildi. Anadolu’daki Kuvâ-yi Milliye hareketine daha anlayışla bakan Sâlih Hulûsi Paşa’nın istifası üzerine sadârete Damad Ferid Paşa getirilince kurulacak kabinede şeyhülislâmlık görevi, İttihatçılar’a karşı şiddetli muhalefetiyle tanınan ve siyasetin fiilen içinde yer alan Mustafa Sabri Efendi yerine 5 Nisan 1920’de Dürrîzâde Abdullah Beyefendi’ye verildi (Damad Ferid ve Abdullah Efendi’nin tayiniyle ilgili hatt-ı hümâyun için bk. Cerîde-i İlmiyye, sy. 58, s. 1837-1838). İşgal altında bulunan İstanbul’da Damad Ferid Paşa kabinesi Anadolu hareketine karşı sert bir tavır takınmış, kabine üyelerinin zaman zaman yaptıkları sert açıklamalara karşılık Abdullah Beyefendi daha temkinli davranmışsa da Damad Ferid hükümetinin Kuvâ-yi Milliye aleyhine çıkarmış olduğu beş fetvayı 11 Nisan 1920’de imzalaması ile resmen tavrını ortaya koymuştur (fetvaların metni için bk. a.g.e., sy. 58, s. 1843-1844). Bunun üzerine Ankara hükümeti, Ankara müftüsü Rifat Efendi’ye (Börekçi) mukabil fetva hazırlatmış ve bu fetvayı çok sayıda müftü, kadı ve müderrisin dışında birinci meclisteki ilmiyeden mebuslar da imzalamıştır. Rifat Efendi bu fetvasından dolayı meşihatça 25 Nisan 1920’de görevinden azledilmiştir.

Abdullah Beyefendi, Sadrazam Damad Ferid Paşa’nın muahede şartlarını görüşmek üzere ikinci defa Paris’e gittiğinde (10 Haziran-14 Temmuz 1920) sadârete vekâlet etti. Muahede şartlarını görüşmek için Sultan Vahdeddin’in emriyle 22 Temmuz 1920’de ikinci defa toplanan saltanat şurasına kabine üyesi olarak katıldı. 31 Temmuz 1920’de Damad Ferid kabinesinin istifasıyla o da üç ay yirmi beş gün süren şeyhülislâmlık görevinden ayrıldı. Bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra Millî Mücadele’nin kazanılmasıyla 1922 Eylülünde Rodos’a kaçtı, oradan İtalya’ya geçti. 23 Mart 1923’te hac için Mekke’ye gitti ve 30 Nisan 1923’te Harem-i şerif’te vefat etti.


BİBLİYOGRAFYA

İstanbul Müftülüğü Meşihat Arşivi, Ulemâ Sicil Defterleri, IV, 235.

Galib Kemal Söylemezoğlu, Başımıza Gelenler, İstanbul 1939, s. 219 vd.

, V, 164.

Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara, ts. (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları), s. 188-196.

, I, 10-11.

Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İstanbul 1986, II, 17-19.

Faruk Bilici, “Büyük Bir Şeyhülislâm Âilesinin Son Halkası: Dürrîzâde Abdullah Beyefendi”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 1991, s. 307-318.

Takvîm-i Vekāyi‘, sy. 3834, İstanbul 11 Nisan 1336.

Cerîde-i İlmiyye, sy. 58, İstanbul 1 Şâban 1338, s. 1837-1838, 1843-1844.

M. Zeki Pakalın, “Dürrî zade Abdullah Bey”, , II, 246-247.

Faik Reşit Unat – Dankwart A. Rustow, “Dürrīzāde ʿAbd Allāh Bey”, , II, 630.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 36 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER