https://islamansiklopedisi.org.tr/eser--hadis
Sözlükte “bir şeyin artığı; kılıç darbesi” gibi anlamlara gelen eser kelimesinin çoğulu âsâr ve usûrdur. Aynı kökten türeyen Kur’an’daki esâre kelimesi de (el-Ahkāf 46/4) “bilgi artığı” demektir. Hadis ilminde ise haber ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Nitekim “me’sûr hadis” nesiller boyu nakledilerek gelen haber demektir. Eser Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerini ifade ettiği gibi sahâbî ve tâbiîlere ait her tür haberi de ifade eder. Bazı hadis âlimleri eseri Resûl-i Ekrem’e ait haberlerle (merfû) sahâbeye ait haberler (mevkuf) için kullanırken Horasan bölgesindeki âlimlerin bu kelime ile bilhassa sahâbeye ait rivayetleri kastettikleri belirtilmektedir. Bazı fıkıh âlimleri ve özellikle bir kısım Şâfiîler eseri sadece mevkuf rivayetlere, haberi de merfû rivayetlere tahsis ederler.
Âlimlerin bir kısmı kitap adlarında “hadisler” anlamında âsâr kelimesine yer vermişlerdir. Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî hocası Ebû Hanîfe’den rivayet ettiği, Hz. Peygamber ve sahâbîlere ait rivayetleri ihtiva eden kitabını el-Âs̱âr diye adlandırmış, Tahâvî de aynı tür hadisleri topladığı eserine Şerḥu Meʿâni’l-âs̱âr adını vermiştir. Buna karşılık Ebû Bekir el-Beyhakī, sadece sahâbe ve tâbiîn sözlerini içine alan eserini Maʿrifetü’s-sünen ve’l-âs̱âr olarak adlandırmıştır. Ebû Ca‘fer et-Taberî’nin Tehẕîbü’l-âs̱âr’ı ise yalnız Resûl-i Ekrem’in hadislerini ihtiva etmektedir.
Merfû, mevkuf ve maktû her nevi rivayete eser diyen hadis âlimleri muhaddise de eserî demeyi uygun görmüşlerdir. Nitekim Hüseyin b. Abdülmelik el-Hallâl ve Abdülkerîm b. Mansûr bu nisbe ile tanınan muhaddislerdendir. İbn Hacer’in Nuḫbetü’l-fiker fî muṣṭalaḥi ehli’l-es̱er adındaki usûl-i hadise dair eserinde görüldüğü gibi muhaddis için “ehlü’l-eser” tabirini kullananlar da olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
Cevherî, eṣ-Ṣıḥâḥ, “es̱r” md.
Lisânü’l-ʿArab, “es̱r” md.
Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Miṣbâḥu’l-münîr, Beyrut, ts. (el-Mektebetü’l-ilmiyye), I, 4.
İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 46.
Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱, I, 108-109.
Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, I, 184-185.