HALİL HAMÎD PAŞA - TDV İslâm Ansiklopedisi

HALİL HAMÎD PAŞA

Müellif: KEMAL BEYDİLLİ
HALİL HAMÎD PAŞA
Müellif: KEMAL BEYDİLLİ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1997
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/halil-hamid-pasa
KEMAL BEYDİLLİ, "HALİL HAMÎD PAŞA", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/halil-hamid-pasa (28.11.2024).
Kopyalama metni

Aslen Ispartalı olup 1149’da (1736) doğdu. 1699 Karlofça Antlaşması ile gerileyen, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya karşısında ağır bir yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’nin yenileşme ve ıslah zaruretini, seleflerinden bazıları gibi yalnızca idrak etmekle kalmayıp bütün hayatî tehlikeleri göze alarak bunu uygulama azim ve cesaretini göstermiş olan nâdir devlet adamlarından biridir.

Küçük yaşta babası Hacı Mustafa Ağa ile birlikte İstanbul’a geldi ve tahsiline burada devam etti. Önceleri Bâbıâli Divan Kalemi’ne alındı, beylikçi yanında kâtip oldu. Daha sonra Eflak Voyvodalığı kapı kethüdâsı olan İstavrikizâde’ye kâtiplik yaptı, onun katli üzerine tekrar Bâbıâli’deki kâtiplik görevine döndü. Devrin nüfuzlu şahsiyetlerinden Darphâne Emini Râif İsmâil Efendi’nin tavsiyesiyle Âmedî Kalemi’ne alındı; bu arada beylikçiliğe ait hizmetleri gördü, başarısı dolayısıyla hâcegânlığa terfi etti, nihayet bizzat âmedci oldu. Bâbıâli’deki çeşitli kalemlerde yetişerek yükselen Halil Hamîd Efendi devlet teşkilât ve işleyişini çok iyi öğrenmişti. 1779’da büyük tezkireciliğe yükseldiği gibi reîsülküttaplığa da en yakın aday oldu. Nihayet reîsülküttaplığa ve 1780’de de Sadrazam Silâhdar Karavezir Mehmed Paşa’nın kethüdâlığına getirildi. 1781’de yeni sadrazam Bolulu İzzet Mehmed Paşa tarafından sadâret kethüdâlığından azledildi. Kısa bir müddet için daha aşağıda bir memuriyet olan Tersâne eminliğini sürdürdü. Bolulu İzzet Mehmed Paşa’nın azli sırasında bizzat I. Abdülhamid’in emriyle ikinci defa sadâret kethüdâlığına getirildi (1782). Yeni sadrazam Yeğen Mehmed Paşa’nın dört ay kadar süren kısa sadâretinden sonra da sadrazam oldu (31 Aralık 1782).

Halil Hamîd Paşa’nın sadâreti, Kırım meselesi yüzünden Rusya ile tırmanan krizin had safhaya ulaştığı yıllara rastlar. 1783’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakını ilân etmesi, savaş hazırlığı yetersiz, ancak Kırım’ın elden çıkması infialiyle oluşan kamuoyu baskısını bütün ağırlığı ile üzerinde hissetmekte olan devleti çaresiz bir durumda bırakmıştır. Kırım’ın ilhakının sessizce karşılanması, bir beyannâme ile bile olsa protestoda bulunmanın Rusya ile hazırlıksız bir savaşa yol açacağı endişesi ve nihayet Rusya’nın, bu ilhakın resmen kabul edilmesinin belgeleneceği bir senet verilmesi talebiyle ortaya çıkması, Halil Hamîd Paşa sadâretinin en önemli konularından birini teşkil eder.

18 Aralık 1783’te yapılan, bütün devlet büyükleriyle ulemânın katıldığı, ancak kamuoyundan özellikle gizli tutulan bir toplantıda, başta devrin büyük ismi ve perde arkasındaki güçlü şahsiyeti Cezayirli Gazi Hasan Paşa olduğu halde katılanların oy birliğiyle Kırım’ın ilhakını tanıyan bir senet verilmesi kabul edildi. Ayrıca yine Halil Hamîd Paşa’nın görüşü doğrultusunda, henüz hazırlıkların tamam olmadığı gerekçesiyle ve hezimetle bitecek yeni bir mücadelede daha fazla yer kaybedilmesinin önüne geçmek için Rusya ile yeni bir savaş da göze alınmadı.

Rusya ile olan münasebetler, askerî ıslahatın “motoru” olma özelliğini bu son gelişme karşısında da gösterdi ve bu durum Halil Hamîd Paşa’nın faaliyetleri içinde en önemli ve şahsı için tehlikeler doğuran en hassas konuyu oluşturdu. Yapılması gereken ilk iş Yeniçeri Ocağı’nın ıslahı idi. Bu ise her şeyden önce mevcudun yoklanması ve fiilen hizmet vermeyenlerin ellerine geçmiş olup ancak onda biri ocak elinde bulunan “esâmî”lerin açığa çıkarılması gibi geniş bir menfaat çevresinin muhalefet ve düşmanlığını üzerine çekecek bir hareketi göğüslemek demekti. Ulûfenin kırdırılmak suretiyle alınıp satılmasını da yasaklayan Halil Hamîd Paşa, esâmî iradı ile geçinenlerin ellerindeki esâmîlerin hükümsüz olduğunu ilân ederek yoklamalar sonucunda açıkta ve gizlenmiş bulunan binlerce mahlûl esâmînin hazineye devredilmesini sağladı.

Askerî teknik sınıfların zamanın savaş usul ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir hale getirilmesi ve sürekli eğitim içinde olmaları için giriştiği icraat, Sürat topçularının yeniden teşkili, Lağımcı ve Humbaracı Ocağı’nın ıslahı, her türlü askerî mühendislik bilgilerinin verilmekte olduğu, ancak ihmale uğramış olan mühendishânenin yeniden elden geçirilmesi ve genel planda bütün bu işlerde bilgi ve tecrübelerinden istifade etmek amacıyla özellikle çok sayıda Fransız uzmanın hizmete alınması gibi çeşitli boyutlardadır.

Avrupa’da olduğu gibi dakikada sekiz-on atış yapabilecek kadar seri ve isabet kaydedecek kadar da mahir olan Sürat topçuları sınıfı III. Mustafa’nın saltanatının son yılında (1774) teşkil edilmiş, ancak kısa zamanda ihmale uğrayarak kaldırılmıştı. Halil Hamîd Paşa bu sınıfı daha mükemmel bir şekilde yeniden kurdu. Fransızlar’dan teknik yardım ve öğretmen temin etti. Sürat topçularının sayılarını arttırdı ve onlara dair bir nizamnâme hazırlattı. Lağımcı ve Humbaracı Ocağı için de aynı şekilde yoklamalar yaptırıp esâmîlerin hizmet erbabı elinde bulunmasına dikkat edilmesini sağladı ve bunlarla ilgili belirli programlı tâlimler hazırlattı, nizamlarının tam olarak uygulanmasına çalıştı. 1773’te açılmış bulunan Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun’un ihyası Halil Hamîd Paşa’nın özellikle önem verdiği bir konu oldu. De Lafitte, Moniye gibi Fransız mühendisler yanında Gelenbevî İsmâil Efendi gibi Türk hocalar tayin edildi. Bu arada yeni talebe kaydolunarak ordunun her türlü mühendislik hizmetine cevap verebilecek elemanların yetiştirilmesine gayret edildi.

Kırım’ın verilen senede rağmen tekrar bir büyük savaş sebebi olacağı gerçeğini daima göz önünde tutan Halil Hamîd Paşa, Rusya ile girişilecek yakın gelecekteki bir savaşın bütün tedbirlerini kusursuz bir şekilde almakla büyük bir hizmet görmüştür. Kafkas cephesinin ve Balkanlar’daki serhad kalelerinin Rusya’ya karşı takviyesi sürerken Avusturya’nın Rus yandaşı politikasını da göz ardı etmedi; Bosna taraflarındaki kaleleri silâh, cephane ve yiyecek maddeleriyle doldurdu ve tahkim etti. Hatta ölümünden sonra, beklendiği gibi 1787-1788 savaşı çıktığında Sadrazam Koca Yûsuf Paşa bu sefere kendisinin değil Halil Hamîd Paşa’nın çıktığını söylerken yapılan olağan üstü tahkimatı ve hazırlığı ifade etmek istemişti. Gerçekten yığılan mühimmat seferin ilk üç yılındaki ihtiyacı karşılayabilecek durumdaydı.

Halil Hamîd Paşa, Rus tehlikesine karşı dış politikada Fransa’nın dostluğuna büyük önem vermiş ve bu hususta Rus-Fransız çekişmesinden faydalanmak istemiştir. Fransa’nın tesirinde kalmış olmakla beraber bu devletle ortak düşmana karşı askerî ve teknik iş birliğini geliştirmekte başarılı olmuştur. Küçük Kaynarca ile biten büyük savaşın açtığı yaraların, Kırım’ın kaybı ile oluşan büyük göçlerin ve harbin malî yüklerinin genel tabloyu daha da ağırlaştırdığını gören Halil Hamîd Paşa, birtakım köklü tedbirlerle bu gelişmeyi durdurmaya çalıştı. Özellikle Hindistan ve diğer yerlerden gelmekte olan pahalı kumaşların kullanımını yalnız yasaklamalarla önlemeye çalışmadı, bu malların yerli üretimini sağlamak için de birtakım teşebbüslerde bulundu.

1784’te İsveç elçiliğinde tercüman olarak bulunan D’Ohsson’a açıkladığı gibi Halil Hamîd Paşa, devlete bütünüyle yeniden şekil verecek kapsamda köklü bir reform projesine sahipti. D’Ohsson’un naklettiklerinden anlaşıldığı kadarıyla paşa, ziraî sahada yapılacak geniş ıslahatla üretimin arttırılmasını planlamakta, idaredeki her türlü kötülüğü ve aksaklığı ortadan kaldırmak için bir dizi tedbire teşebbüs etmeyi tasarlamaktaydı. Ordunun yanında özellikle donanmaya da önem vererek bu iş için İsveç’in yardımını temin etmeye çalışıyordu. Halil Hamîd Paşa’nın, artık bir Rus-Osmanlı denizi haline dönüşmüş bulunan ve Rusya’nın artan gücüyle yalnız askerî değil ticarî açıdan da Rus denizi olma durumundaki Karadeniz için düşündükleri ise ayrıca ilgi çekicidir. Halil Hamîd Paşa, özellikle 1783 Rus-Osmanlı Ticaret Antlaşması’ndan sonra bu denizde oluşan Rusya’nın tek taraflı üstünlüğüne bir son vermek amacıyla Karadeniz’i bütün devletlerin ticarî gemilerinin faaliyetine açmayı tasarlamaktaydı.

İki yıl dört ay kadar devam eden sadrazamlığını çok başarılı bir şekilde sürdüren ve bizzat I. Abdülhamid’in, hizmetlerinden duyduğu memnuniyeti çeşitli vesilelerle gözler önüne serdiği Halil Hamîd Paşa, 20 Cemâziyelevvel 1199 (31 Mart 1785) tarihinde sabaha karşı âniden azledilerek Gelibolu’ya sürgüne gönderildi ve bütün mal varlığına el konuldu. Halil Hamîd Paşa hemen idam edilmedi; burada ikamete mecbur tutulduktan bir müddet sonra kendisine Mekke-i Mükerreme şeyhülharemliği ve Cidde sancağı ilâvesiyle Habeş eyaleti verildi. 1785 Nisanını hazırlıklarını sürdürmekte olduğu Bozcaada’da geçiren ve aynı amaçla yol tedariki görmek üzere İstanköy adasına geçip orada beklemesi emredilen Halil Hamîd Paşa burada yeni tayin edildiği valilikten azledildi. İdamı için ferman çıktığından, bu işle görevlendirilen ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın adamlarından olan Karakethüdâzâde Ali tarafından öldürülerek (27 Nisan 1785) kesik başı İstanbul’a gönderildi ve Ortakapı’da teşhir edildi (Mayıs 1785). Vücudu Bozcaada’da defnedilip kesik başı daha sonra Karacaahmet Mezarlığı’ndaki aile kabristanına gömülmüştür.

Halil Hamîd Paşa’nın bu âni azli ve padişahın şahsına karşı gösterdiği infial, görevden alınıp sürgüne gönderilmesinin ve ardından da idamının fevkalâde bir sebebe dayandığı ihtimaline kuvvet kazandırmıştır. Bu durum, Halil Hamîd Paşa’nın yaşlı padişahı tahttan indirerek onun yerine genç şehzade Selim’i geçirmeyi planladığı ve bu tertibinin ortaya çıktığı şeklinde yorumlanmıştır. Böyle bir hareketin içinde oldukları belirlenen Şeyhülislâm Dürrîzâde Mehmed Atâullah Efendi, önceki yeniçeri ağası Yahyâ Ağa ve Vezir Râif İsmâil Paşa’nın da görevlerinden uzaklaştırılıp bir süre sonra katledilmiş olmaları bu ihtimali güçlendirmektedir. Ancak Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakına sessiz kalmasına karşı kamuoyunda duyulan derin infial yanında girişmiş olduğu reformların, özellikle askerî kadroların yoklanmasından ötürü menfaatleri zedelenen kesimlerin düşmanlığını üzerine çekmesi ve perde arkasında kendisinden önceki ve sonraki bütün sadrazamlara tahakküm ederek onların icraatlarında etkili olan, I. Abdülhamid’in mutemedi ve Atabek-i Saltanatı Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın muhalefetine yol açması, padişahı tahttan indirme isnadıyla gelişen azli ve katlinin başlıca sebebi olsa gerektir.

Hakkında bilgi veren bütün kaynaklar ondan devlet işlerine vâkıf, değerli, tecrübeli, meselelere cesaretle el atan bir ıslahatçı olarak söz etmektedir. Halil Hamîd Paşa zamanına göre açık düşünceli bir devlet adamıydı. Fransız ressamlarına resmini yaptırmış ve İstavrikizâde’nin kâtipliğinde bulunduğu zamana işaret eden, idamının ardından aleyhtarlarından bir şairin söylediği, “Kâtib-i İstavrâki farmason-ı bed-neseb” mısraı ile ima etmek istediği üzere muhtemelen masonluğa intisap etmiştir.

Pek çok insanın elinden tutan Halil Hamîd Paşa, Yûsuf Ziyâ Paşa, Ahmed Resmî Efendi, şairlerden Sâmi ve Sünbülzâde Vehbî efendiler, Vak‘anüvis Sâdullah Enverî Efendi gibi kişileri de himaye etmiştir. Ayrıca birçok hayratı da vardır. Doğduğu yer olan Isparta’da Hacı Abdi Efendi Camii’ni genişletmiş, burada suyunu getirterek yaptırdığı bir şadırvandan başka bir de müstakil kütüphane inşa ettirmiş ve 449 cilt kitap vakfetmiştir. Burdur’da Çeşmecizâde Medresesi’nde de bir kitaplık kurdurmuş ve buraya da kitaplar vakfetmiştir (1783). İstanbul’da Kasımpaşa’da Sahaf Muhyiddin Camii avlusunda annesi Zeyneb Hanım’ın adına bir çeşme yaptırmış, Bâbıâli önündeki o zamanlar dar olan yolları genişletmiş ve kapının köşesine bir çeşme inşa ettirmiştir. Davutpaşa İskelesi yanında Sa‘diyye tarikatından kadem-i şerif şeyhine bir tekke yaptırmış ve şehrin bazı semtlerindeki kaldırımları tamir ettirmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

, III. Kısım, s. 34-36.

, s. 118-120.

, s. 225-226, 231, 236, 243.

Mustafa Nûri Paşa, Netâyicü’l-vukūât, İstanbul 1327, IV, 5-6.

, II, 355; III, 129-133.

, IV, 487.

, IV/2, s. 432-436.

a.mlf., “Sadrâzam Halil Hamid Paşa”, , V (1936), s. 213-269.

, s. 109-110.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 316-318 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER