HAZARÂT-ı HAMS - TDV İslâm Ansiklopedisi

HAZARÂT-ı HAMS

حضرات خمس
Müellif: SÜLEYMAN ATEŞ
HAZARÂT-ı HAMS
Müellif: SÜLEYMAN ATEŞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1998
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/hazarat-i-hams
SÜLEYMAN ATEŞ, "HAZARÂT-ı HAMS", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hazarat-i-hams (01.12.2024).
Kopyalama metni

Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye ve onu takip eden bazı mutasavvıflara göre Allah’ın isim, fiil, sıfat ve tecellîleri sonsuz olduğu gibi bunların mazharları olan kâinat da sonsuzdur. Allah her an zuhûr ve tecellî halinde olduğundan bu zuhûr ve tecellîler tekerrür etmemektedir. Kâinat her an yeni bir tecellî ve yeni bir yaratılış durumundadır. “O her gün bir iştedir” (er-Rahman 55/29) meâlindeki âyeti, “O her an yeni tecellîlerle ve sürekli olarak zuhur etmektedir” şeklinde yorumlayan mutasavvıflar, bu tecellîleri “hazarâtü’l-hams” adını verdikleri beş genel mertebede (hazret) toplamışlardır. Bu mertebelerin ilkine “gayb-ı mutlak” adı verilir. Bu hazrette Allah mutlak kemâl ve mutlak gayb halinde olup henüz isim ve sıfat dairesine inmediğinden isim, sıfat, tecellî ve taayyün söz konusu değildir. İnsan bilgisinin hiçbir şekilde ulaşamadığı gayb-ı mutlak hazretinde Allah’ın zâtını ancak yine Allah bilir. Bu sebeple gayb-ı mutlak hazretine “hazret-i zât, âlem-i lâ taayyün, amâ-yı mutlak, vücûd-ı mahz, vücûd-ı mutlak, gaybü’l-gayb” da denir. “Gayb-ı izâfî” adı verilen ikinci hazret iki kısma ayrılır. Bu hazretin gayb-ı mutlaka yakın olan kısmına “hazret-i ukūl, hazret-i ervâh, âlem-i ceberût, taayyün-i evvel, akl-ı evvel, hakîkat-ı Muhammediyye, rûh-ı izâfî, âlem-i ahadiyyet, kitâbü’l-mübîn” gibi isimler verilir. Bu mertebe mücerret ruhlar ve akıllar âlemidir. Gayb-ı izâfînin şehâdet âlemine yakın olan kısmı aynı zamanda hazarât-ı hamsın üçüncü hazretidir ki buna “hazret-i misâl, âlem-i vâhidiyyet, taayyün-i sânî, tecellî-yi sânî, sidretü’l-müntehâ, âlem-i emr, âlem-i melekût, âlem-i tafsîl” denir. İlk hazretin mukabili olan dördüncü hazret “şehâdet-i mutlak”tır. Bu hazret “âlem-i mülk, âlem-i his, âlem-i nâsût, âlem-i anâsır, âlem-i felekiyyât” gibi adlarla da anılır. İlk üç mertebe gayb sayıldığından varlık ve kâinatta gayb ve şehâdet olmak üzere başlıca iki âlem bulunmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “O gaybı da şehâdeti de bilendir” (er-Ra‘d 13/9; en-Nahl 16/77; el-Cum‘a 62/8) denilmiştir. Mutasavvıflar bu dört hazreti dört denize benzetmişlerdir. Birinci denizin (gayb-ı mutlak) dalgalanmasından ceberût âlemi (gayb-ı izâfî), onun dalgalanmasından melekût âlemi (hazret-i misâl), bu âlemin dalgalanmasından da mülk âlemi (şehâdet-i mutlak) meydana gelmiştir. Beşinci mertebe, ilk dört hazreti kendinde toplayan “hazret-i câmia” mertebesidir. Buna “âlem-i insan” da denir. İnsan önceki bütün âlemleri de içine alır. Nitekim kutsî hadis olduğu rivayet edilen bir sözde (Aclûnî, II, 195) Allah, “Yere göğe sığmadım, ancak mümin kulumun kalbine sığdım” buyurmuştur. Kâinatta bulunan her şeyin insanda bir örneği vardır. Kâinat Allah’ın isim ve sıfatlarının toplamı olduğu gibi kâinatın küçük bir örneği olan insan da Allah’ın isim ve sıfatlarının toplamı olduğundan Hz. Peygamber, “Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı” demiştir (Buhârî, “İstiʾẕân”, 1; Müslim, “Birr”, 115, “Cennet”, 28).

Allah bu hazretlerin her birinde çeşitli şekillerde tecellî eder. Son hazret olan insan, yüksele yüksele bütün hazretlerin kendisine görüneceği bir hale geldiği zaman insân-ı kâmil mertebesine ulaşmış olur. Bu hazretlerden Hakk’a ait olanı halka, halka ait olanı Hakk’a nisbet etmek câiz değildir. Mutasavvıflar hazarât-ı hamse “avâlim-i hamse” de demişler ve bunları a‘yân-ı sâbite, ceberût, melekût, mülk ve insan âlemleri şeklinde sıralamışlardır. Zât-ı ilâhiyyeden başlayan zuhûr ve tecellîler kademe kademe aşağıya doğru indiği için bu hazretlere “tenezzülât-ı hams” adı da verilmiştir. Aşağıda olan âlem kendisinin üstündeki âlemin mazharı ve tecellîgâhıdır. Meselâ mülk âlemi melekût âleminin, melekût âlemi ceberût âleminin, ceberût âlemi de a‘yân-ı sâbitenin tecellî mahallidir. Alttaki âlem üstündeki âlemin aynası gibidir. Alt âlemlerde bulunan her şeyin aslı üstteki âlemlerde mevcuttur. Fakat üst âlemlerde bulunan her şey alttaki âlemlere yansımaz. Bazı şeyler beş hazrette de bulunduğu halde bazıları sadece üst hazretlerde bulunur.

Genellikle beş olarak kabul edilen hazretlerin sayısını bazı mutasavvıflar altıya, bazıları da yediye çıkarırlar. Bosnevî, Fuṣûṣü’l-ḥikem şerhinde mutlak gayb, ceberûtî ruhlar, mutlak misal, mukayyed misal, his ve insan olmak üzere altı hazret tesbit etmiştir. Burhânpûrî’nin et-Tuḥfetü’l-mürsele’sinde ise lâ taayyün, taayyün-i evvel, taayyün-i sânî, mücerred ruhlar, misal, şehâdet ve insan şeklinde yedi hazret sıralanmıştır.

Varlık ve yaratılış görüşlerini hazarâtü’l-hams nazariyesiyle açıklayan Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve onun yolundan gidenler bu görüşlerini bazı âyet ve hadislere, özellikle esmâ-i hüsnâ anlayışına dayandırmak istemişler (, IV, 250-260), bu hususların nakle dayanıp açıklanması çok zor, akılla açıklanması ise imkânsız olduğundan bu bilgileri keşf metoduyla elde ettiklerini söylemişlerdir. İbn Haldûn “ashâb-ı hazarât” dediği İbnü’l-Arabî, İbnü’l-Fârız, İbn Berrecân ve Ahmed b. Ali el-Bûnî gibi mutasavvıfların bu görüşü filozoflardan aldıklarına işaret eder. Kaynağı ne olursa olsun hazarât-ı hams görüşü, özellikle vahdet-i vücûdu benimsemiş olan mutasavvıfların varlık, yaratılış ve vahdet-i vücûd nazariyesini açıklamak için dayandıkları vazgeçilmez bir temel düşünce olmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, “Ḥażarât-ı ḫams” md.

, s. 323.

Buhârî, “İstiʾẕân”, 1.

Müslim, “Birr”, 115, “Cennet”, 28.

, IV, 250-260, 421.

a.mlf., Fuṣûṣ (Afîfî), s. 84.

Kâşânî, Şerḥu Fuṣûṣi’l-ḥikem, Kahire 1966, s. 166.

a.mlf., Iṣṭılâḥâtü’ṣ-ṣûfiyye, s. 69, 155.

Dâvûd-i Kayserî, Maṭlaʿu ḫuṣûṣi’l-kilem, Haydarâbâd 1299, s. 148.

Saîdüddin Saîd el-Fergānî, Meşâriḳu’d-derârî, Tahran 1398, s. 31-36, 719.

İbnü’l-Hatîb, Ravżatü’t-taʿrîf (nşr. Muhammed el-Kettânî), Beyrut 1970, II, 588-603.

, s. 58-61.

Abdülkerîm el-Cîlî, el-İnsânü’l-kâmil, İstanbul 1300, I, 18.

Burhânpûrî, et-Tuḥfetü’l-mürsele, Süleymaniye Ktp., Hacı Mehmed Efendi, nr. 6465/6.

Abdullah Bosnevî, Tecelliyâtü arâisi’n-nusûs, Bulak 1252, s. 15.

, II, 195.

İsmâil Hakkı Bursevî, Lübbü’l-lüb, İstanbul 1289, s. 11-12.

İsmail Fenni [Ertuğrul], Vahdet-i Vücûd ve Muhyiddin-i Arabî, İstanbul 1928, s. 15-26.

a.mlf., Maddiyyûn Mezhebinin İzmihlâli, İstanbul 1928, s. 259-261.

, II, 182.

Ebü’l-Alâ Afîfî, et-Taʿlîḳātü’l-Fuṣûṣi’l-ḥikem ( içinde), II, 70-74, 80.

a.mlf., Muhyiddîn İbnu’l-Arabî’nin Tasavvuf Felsefesi (trc. Mehmet Dağ), Ankara 1975, s. 51, 121-123.

Ahmet Avni Konuk, Fusûsu’l-hikem Tercüme ve Şerhi (haz. Mustafa Tahralı – Selçuk Eraydın), İstanbul 1987, I, 240; II, 122-123, 127.

F. Schuon, İslâm’ın Metafizik Boyutları (trc. Mahmut Kanık), İstanbul 1996, s. 143-166.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 17. cildinde, 115-116 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER