İBRÂHİM HAN - TDV İslâm Ansiklopedisi

İBRÂHİM HAN

Müellif: FERİDUN EMECEN
İBRÂHİM HAN
Müellif: FERİDUN EMECEN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2000
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ibrahim-han
FERİDUN EMECEN, "İBRÂHİM HAN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ibrahim-han (28.11.2024).
Kopyalama metni

1565’te doğduğu tahmin edilmektedir. Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa ile II. Selim’in kızı Esmâhan (İsmihan) Sultan’ın oğludur. Sonraki devre ait bir kayda göre doğumu bir müddet gizlenmiş, II. Selim’in saltanatı döneminde ortaya çıkarılınca kendisine dedesi tarafından İbrâhim Han adı verilmiştir (Ayvansarâyî, II, 38). Ancak çağdaşı kaynaklarda bu bilgi yer almadığı gibi han unvanı da zikredilmez. Selânikî, onun adını Mehmed Paşa oğlu Sultanzâde İbrâhim Bey veya Ağa şeklinde yazarak 1003 Muharreminde (Eylül 1594) Sinan Paşa’nın aracılığı ile kapıcıbaşı olduğunu belirtir (Târih, s. 390). Diğer kaynaklarda da İbrâhim Ağa adıyla anılır (Topçular Kâtibi Abdülkadir [Kadrî] Efendi Târihi, s. 93; Naîmâ, I, 296). Yalnız Atâî kendisinden İbrâhim Han diye söz etmiş ve Sokullu Mehmed Paşa’nın meşhur bir âlim olan Hasan Meânicî’yi Amasya’dan onun eğitimi için getirttiğini yazmıştır (Zeyl-i Şekāik, s. 274). Bu kayıttan anlaşıldığına göre iyi bir tahsil gören İbrâhim babası tarafından bir devlet adamı olarak yetiştirilmek istenmiştir. Fakat III. Murad döneminde babasına karşı oluşan muhalefet onun da geleceğini etkilemiş ve hânedana mensubiyeti, hakkında sürekli şüphe beslenmesine yol açmış olmalıdır. Uzun süre sadece kapıcıbaşılık görevini yürütmüş ve önemli bir göreve getirilmemiş olması muhtemelen bu sebebe dayanmaktadır. Hatta Eğri seferine çıkılacağı zaman 1004 Şevvalinde (Haziran 1596) III. Mehmed’in gazabına uğrayıp azledilmişse de (Selânikî, s. 608) kısa bir süre sonra yeniden bu göreve getirilmiştir. Zira Vezîriâzam İbrâhim Paşa’nın 1005 Zilkade sonlarında (Temmuz 1597) bütün beylerbeyi, sancak beyi ve timarlı sipahilerin sefere çıkmaları yolundaki emrini gerekli yerlere ulaştırmakla onun görevlendirildiği bilinmektedir (a.g.e., s. 696). Ayrıca 1010 (1602) yılında Celâlî Karayazıcı Abdülhalim’in kardeşi Deli Hasan’ın isyanını bastırmak üzere Tokat’ta bulunan ve bu görevden alınacağını duyunca azil haberini getiren kapıcıbaşıyı öldürteceğini bildiren ağabeyi Sokulluzâde Hasan Paşa’ya bu haberi iletme görevi ona verilmiş, hatta bu yüzden Hasan Paşa tarafından tehdit edilmiştir (Naîmâ, I, 296). I. Ahmed’in tahta çıkışı (1603) onun için bir dönüm noktası oldu. 1013 Saferinde (Temmuz 1604) zeâmet sahibi olan oğlu Abdullah’la birlikte sefere katılmama, padişahın yanında bulunma ve padişah sefere çıktığı vakit gitme imtiyazı kazandı. Bundan birkaç ay sonra başkapıcıbaşı oldu (25 Rebîülâhir 1013 / 20 Eylül 1604). Bir ara görevden alındıysa da 28 Receb 1013’te (20 Aralık 1604) vazifesine iade edildi (, nr. 1477, s. 11, 24, 42).

Bu görevde dört yıldan fazla kaldığı anlaşılan İbrâhim Han, Fâtih Kanunnâmesi’nin sultan oğullarına beylerbeyilik verilmeyeceği şeklindeki hükmüne rağmen 15 Cemâziyelevvel 1018’de (16 Ağustos 1609) Bosna beylerbeyiliğine getirildi (, nr. 1481, s. 60). Bu tayinde, babasından kendisine intikal eden Atmeydanı’ndaki sarayın arsasını Sultan Ahmed Camii ve Külliyesi inşaatı için padişaha hediye etmesinin rolü olduğu da belirtilir (, III, 995). 1021 Şevvaline kadar (Kasım 1612) Bosna beylerbeyiliğinde bulunan İbrâhim Han’ın (, nr. 1484, s. 7, 34) bundan sonraki görevleri hakkında açık bir bilgi yoktur. Bu tarihlerde Özü, Eğri ve Niğbolu’da beylerbeyi olarak görev yapan, 1028’de de (1619) ikinci defa Bosna beylerbeyi olan İbrâhim Paşa’nın aynı kişi olup olmadığı kesin olarak tesbit edilememektedir. 1031’de (1622) azledildikten kısa bir süre sonra İstanbul’da vefat ettiği belirtilen İbrâhim Han’ın mezarı Eyüp’te babasının türbesindedir.

Kendisinden sonra gelen aile fertleri onun adına nisbetle İbrâhim Hanzâdeler olarak anıldı. Bu ailenin mensupları, devlet idaresinde önemli görevlere gelememekle birlikte dönemlerinin en varlıklı ve itibarlı şahsiyetleri olarak göründüler. İbrâhim Han oğlu Mehmed Bey (ö. 1077/1666) defter eminliğinde bulundu. 5 Cemâziyelevvel 1055’te (29 Haziran 1645) yangın tehlikesine mâruz kalan bu aileye ait sarayın İbrâhim Hanzâde sarayı olarak anıldığı ve Kadırga’da bulunduğu bilinmektedir (Şeyhî, I, 153). Selânikî de İran elçisinin ikameti dolayısıyla bu semtteki saraydan söz eder (Târih, s. 147). İbrâhim Han’ın torunlarından Ali Bey ise (ö. 1127/1715) yine zamanının en zengin kişilerindendi (Râşid, II, 361). İbrâhim Hanzâde ailesi genellikle Eyüp’te ikamet etmekte olup Sokullu Mehmed Paşa ve Esmâhan Sultan vakıflarının mütevelliliğini üstlenmişti. 1703 Edirne Vak‘ası sırasında II. Mustafa’yı tahttan indirmek için Edirne’ye yürüyen âsilerin kendi aralarında yaptıkları tartışmada, Osmanlı hânedanı yerine Kırım hanlarına veya İbrâhim Hanzâdeler’e biat edilmesi yolunda fikirler ileri sürülmesi (Baltacı Mehmed Paşa’dan Vâlide Sultan’a 1723 tarihli mektup, Topkapı Sarayı Müzesi Arşiv Kılavuzu, I, vesika nr. 10) bu ailenin zenginlik ve gücünün açık bir ifadesidir. XVIII. yüzyılda gücü daha da artan ailenin çocuklarına devrin tanınmış müderrisleri ders veriyordu. Bunların himayesine giren müderrislerden Musli Efendi ile Hüseyin Efendi “Hanzâde hocası” lakabıyla anılmıştır (Şeyhî, II, 72-73, 637).


BİBLİYOGRAFYA

, nr. 1477, s. 11, 24, 42; nr. 1481, s. 60, 69; nr. 1484, s. 7, 34; nr. 1486, s. 3.

, s. 147, 390, 608, 696.

, s. 274.

Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Târihi (haz. Ziya Yılmazer, doktora tezi, 1990), İÜ Ed.Fak. Genel Ktp., nr. TE 80, s. 93, 553-554.

, I, 296.

D. Kantemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi (trc. Özdemir Çobanoğlu), Ankara 1979, II, 317.

, I, 153; II, 72, 73, 637.

, II, 361.

, II, 38.

a.mlf., , s. 28.

Topkapı Sarayı Müzesi Arşiv Kılavuzu, I, İstanbul 1938, vesika nr. 10.

T. Gökbilgin, “İbrahim Han”, , V/2, s. 894-896.

J. H. Mordtmann, “Ibrāhim K̲h̲ān”, , III, 995.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 21. cildinde, 316-317 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER