KINALIZÂDE ALİ EFENDİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

KINALIZÂDE ALİ EFENDİ

Müellif: HASAN AKSOY Güncelleyen: DİA
KINALIZÂDE ALİ EFENDİ
Müellif: HASAN AKSOY
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2022
Son Güncelleme Tarihi: 03.07.2024
Güncelleme Türü: Tashih (İmla, Bibliyografya, Bilgi); İkmal
Güncelleyen: DİA
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/kinalizade-ali-efendi
HASAN AKSOY, "KINALIZÂDE ALİ EFENDİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/kinalizade-ali-efendi (28.11.2024).
Kopyalama metni

916’da (1510) Isparta’da doğdu. Babası çeşitli kadılıklarda bulunan Mîrî mahlaslı Emrullah Efendi, dedesi Abdülkadir Hamîdî’dir. Hamîd-ili’nin merkezi Isparta’da oturan Abdülkadir Efendi kına kullandığından dolayı ahfadı da Kınalızâde (Hınnâvîzâde) lakabıyla tanınmıştır. Abdülkadir Efendi’nin bir müddet Fâtih Sultan Mehmed’e hocalık yaptığı ve onun çok yakını olduğu, daha sonra bir ara kazaskerlikte bulunduğu, ardından Isparta’ya dönerek orada vefat ettiği söylenirse de İbrahim Kutluk, Abdülkadir Efendi’nin Kanûnî Sultan Süleyman devrinde kadılık ve kazaskerlik yaptığını bildirerek Fâtih’in hocası olamayacağını belirtir (Kınalızâde, neşredenin girişi, I, 8).

Ali Efendi, ilk öğrenimini Isparta’da yaptıktan sonra İstanbul’a giderek akrabası Kazasker Kadri Efendi’nin nezaretinde tahsiline devam etti. Mahmud Paşa Medresesi müderrisi Mâlûl Emîr Efendi’den, Dâvud Paşa Medresesi müderrisi Sinan Efendi’den, Ali Paşa Medresesi müderrisi Merhaba Efendi’den ders aldıktan sonra Fâtih Medresesi’ne girip orada Kara Sâlih Efendi’den ve devrin meşhur âlimi Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efendi’den istifade etti, ardından da ona muîd oldu (945/1538).

Kınalızâde Ali Efendi’nin müderrisliğe ilk tayini, hocası Çivizâde ile Ebüssuûd Efendi’nin aralarının açık olmasından dolayı biraz zaman aldı (Aksoy, , sy. 5-6 [1988], s. 126). 950’de (1543) Edirne Hüsâmiye Medresesi’nde görevlendirildikten sonra 953’te (1546) Bursa Hamza Bey, iki yıl sonra yine Bursa’da Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa, 957’de (1550) Kütahya’da Rüstem Paşa, bir yıl sonra İstanbul’daki Rüstem Paşa, 960’ta (1553) Haseki, üç yıl sonra Sahn-ı Semân, 966 Muharreminde (Ekim 1558) Süleymaniye Medresesi’ne tayin edildi. Ardından Şam (970/1562), Kahire (974/1566), Halep (Zilhicce 974 / Haziran 1567), Bursa, Edirne (Receb 976 / Ocak 1569) ve İstanbul (978/1570) kadılıklarında bulundu. Son olarak Abdülkadir Şeyhî Efendi’nin yerine Anadolu kazaskeri oldu (Muharrem 979 / Haziran 1571). Uhdesinde Anadolu kazaskerliği bulunduğu halde II. Selim’in maiyetinde Edirne meştâsında muhtemelen bir sefer hazırlığı esnasında nikris hastalığının nüksetmesi neticesinde vefat etti (6 Ramazan 979 / 22 Ocak 1572). Ölümüne, “Elin Hınnâlızâde yudı gör âb-ı hayâtından” ve, “İrtihâl eyledi kutb-i ulemâ” mısralarıyla tarih düşürülen Ali Efendi, İstanbul yolu üzerindeki Seyyid Celâlî Türbesi civarında Nâzır Mezarlığı’na defnedildi. Atâî onu bir yahudi doktorun kasten öldürdüğünü belirtmektedir (Zeyl-i Şekāik, s. 168). Uzunçarşılı, Ali Efendi’nin ölümüyle ilgili olarak iki ayrı eserinde diğer kaynaklardan tamamen farklı tarih ve yerler belirtmektedir (Osmanlı Tarihi, II, 675; İlmiye Teşkilâtı, s. 234). Tayyib Gökbilgin de kabrinin Lala Şâhin Paşa Mezarlığı’nda bulunduğunu ileri sürmektedir (, X, 428). Kaynaklarda hepsi de âlim ve şair olan Hasan Çelebi (meşhur tezkire sahibi; ö. 1012/1604), Mehmed Fehmi Efendi (ö. 1004/1596) ve Hüseyin Fevzi Efendi adlarında oğulları bulunduğu bildirilmektedir (Kınalızâde, II, 779-783; ’de oğulları olarak iki ayrı isimden daha bahsedilmektedir; bk. III, 501).

Kaynaklarda Ali Efendi’nin hemen her mevzuda mâlûmat sahibi, bilhassa tefsir, fıkıh, felsefe, riyâziyyât, belâgat ve inşâdda önde olduğu belirtilmektedir. Kâtib Çelebi onun hakkında, “Gerçekleri araştırıp bulan ulu Türk âlimi, dünyaya bir gelenlerdendir” ifadesini kullanmaktadır (Mîzânü’l-hak, s. 19). Ayrıca fazilet sahibi, güzel ahlâklı, kâmil bir insan olduğu kaydedilmektedir. Üç dilde şiir söylemesi onun Arapça ve Farsça’ya olan vukufunu gösterir. Şiirleri sanatkârane bulunduğu kadar ifadesi serbest, lafızları da son derece sağlam ve yerindedir. Öte yandan Ali Efendi şair Emrî’nin etkisiyle muammaya merak sarmış, bu türün edebiyatımıza girmesini ve yayılmasını sağlamıştır (Tarlan, s. 4-5; Kam, I/4 [1332], s. 364). Kaside ve gazel tarzında epeyce şiir yazan Ali Efendi’nin çok sayıda başka manzumesi de vardır (Aksoy, , sy. 5-6 [1988], s. 128-144).

Eserleri. A) Türkçe Eserleri. Ahlâk-ı Alâî. Türkçe yazılmış ahlâk kitapları arasında önemli bir yere sahip olan eserin (Bulak 1248) sadece İstanbul kütüphanelerinde yetmişten fazla nüshası bulunmaktadır. Kaynaklarda Ali Efendi’nin bir divanı olduğu bildirilmekle beraber yazma nüshası tesbit edilememiştir. Sadettin Nüzhet Ergun da onun divanını görmediğini, şiirlerine çeşitli şiir mecmualarında rastladığını belirtmektedir (Türk Şairleri, I, 420). Bunların dışında Münşeât-ı Kınalızâde (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3300, 3314), Muammeyât (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4289) ve Târîh-i Kınalızâde (Râgıb Paşa Ktp., nr. 984) adlı eserleri de vardır.

B) Arapça Eserleri. 1. el-Esʿâf fî aḥkâmi’l-evḳāf. İstibdâl ve isticarla ilgili fıkhî hükümlerden bahsetmektedir (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 185; Hacı Mahmud Efendi, nr. 1076).

2. Risâle fi’l-vaḳf (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 446/9; Âtıf Efendi, Ktp., nr. 1778/6).

3. Ḥâşiye ʿalâ Envâri’t-tenzîl. Beyzâvî’nin eserinin hâşiyesidir (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 81; TSMK, III. Ahmed, nr. 1541/47).

4. Ṭabaḳātü’l-Ḥanefiyye. Hanefî mezhebi tabakatı niteliğindeki eserin girişinde genel olarak fakihler ictihad konusundaki yetkinliklerine göre dinde (şer‘), mezhepte ve meselede müctehid olmak üzere üç gruba (tabaka) ayrılır, ardından mezhebin imamı Ebû Hanîfe’den Kemalpaşazâde’ye kadar Hanefî mezhebi fakihleri kronolojik olarak tabakalara ayrılarak tanıtılır. Çok sayıda nüshası olan eserin (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4662; İstanbul Arkeoloji Ktp., nr. 411; Manisa İl Halk Ktp., nr. 9841/2, vr. 101b-127a) bazı nüshaları Ṭabaḳātü’l-müctehidîn (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2172/7, vr. 59b-73b) veya Muḫtaṣaru Ṭabaḳāti’l-Ḥanefiyye (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 5055, 5059, 5060; Bursa İnebey Ktp., Genel, nr. 4365/13, vr. 80b-106a) adıyla kaydedilmiştir. Eser Ahmed Neyle tarafından yanlışlıkla Taşköprizâde Ahmed Efendi’ye nisbet edilerek yayımlanmıştır (Musul 1954, 1961; bk. Muhyî Hilâl es-Serhân, s. 483-497).

5. Ṭabaḳātü’l-mesâʾil. Risâle fî beyâni ıṣṭılâḥâti’l-mütedâvile fî kütübi’l-fıḳh ve Risâle fî beyâni mesâʾili aṣḥâbi’l-Ḥanefiyye adlarıyla da anılan eser Orhan Ençakar tarafından neşredilmiştir (bk. bibl., s. 97-143). Kınalızâde konuya dair yazıldığı bilinen ilk ve tek müstakil risâle olma niteliğindeki bu eserinde, Hanefî mezhebi imamları ile mezhebin diğer fakihlerinden aktarılan görüşlerden oluşan bütün mezhep mesâilini bilgi ve kaynak değeri açısından tasnif edip tanımlar; daha önce genellikle zâhirü’r-rivâye ve gayru zâhiri’r-rivâye şeklinde ikili bir tasnife tâbi tutulan mesâili, özellikle mezhebin imamlarından sonraki fakihlerden fetâvâ ve vâkıât adıyla aktarılan görüşleri de ekleyerek üç türe ayırır (bk. Ençakar, s. 98-101).

6. Ḥâşiye ʿale’d-Dürer. Molla Hüsrev’in eserinin hâşiyesidir (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1107, 1115).

7. Ḥâşiye ʿale’l-Keşşâf. Zemahşerî’nin meşhur eserine hâşiyedir (Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan, nr. 3913; Esad Efendi, nr. 1556/1).

8. Ḳaṣîde-i Mülemmaʿ. Altmış üç beyitlik bir na‘t olup Hasan Aksoy tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.).

Ali Efendi’nin bunların dışında da hâşiye ve ta‘lîkātları bulunmaktadır (eserlerinin tamamı ve diğer nüshaları için ayrıca bk. Aksoy, Kınalı-zâde Ali Çelebi: Hayatı, İlmî ve Edebî Şahsiyeti, s. 8-43; , sy. 5-6 [1987-1988], s. 129-130; Severcan, s. 7-11).


BİBLİYOGRAFYA

Âlî Mustafa, Künhü’l-ahbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 5959, vr. 405b-406b.

, II, 652-691, 779-783; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 8.

, s. 165-168.

Kâtib Çelebi, Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak (s.nşr. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1972, s. 19.

, III, 501.

, I, 414-420.

Ali Nihad Tarlan, Divan Edebiyatında Muamma, İstanbul 1936, s. 4-5.

Mehmet Ali Ayni, Türk Ahlâkçıları, İstanbul 1939, s. 81-87.

, II, 675-677.

a.mlf., , s. 234.

Hasan Aksoy, Kınalı-zâde Ali Çelebi: Hayatı, İlmî ve Edebî Şahsiyeti, Arapça Eserlerinin İstanbul Kütüphanelerinde Mevcut Yazma Nüshaları (mezuniyet tezi, 1976), İÜ Ed.Fak. Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları bölümü.

a.mlf., “Kınalızâde Ali Çelebi ve Mülemma‘ Na’tı”, , sy. 5-6 (1988), s. 125-133.

a.mlf., “Kınalızâde Ali Çelebi”, , V, 304-305.

Ayşe Sıdıka Oktay, Kınalızâde Ali Efendi ve Ahlâk-ı Alâî (doktora tezi, 1998), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Şefaattin Severcan, “Kınalı-zâde Ali Efendi'nin Hayatı ve Eserleri”, Kınalı-zâde Ali Efendi: 1510-1572 (ed. Ahmet Hulûsi Köker), Kayseri 1999, s. 1-11.

Ferid Kam, “Kınalızâde Ali Çelebi”, , I/4 (1332), s. 357-379.

Muhyî Hilâl es-Serhân, “Taṣḥîḥu ḫaṭaʾin kebîr: Kitâbü Ṭabaḳāti’l-fuḳahâʾ el-mensûb ilâ Taşköbrîzâde hüve li’bni’l-Ḥınnâʾî”, el-Mevrid, X/3-4, Bağdad 1402/1981, s. 483-497.

Orhan Ençakar, “Kınalızâde Ali Efendi’nin (ö. 979/1572) Tabakātü’l-mesâil Adlı Risalesinin Tahkik ve Tahlili”, İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 47 (2022), s. 97-143.

Abdülhak Adnan Adıvar, “Kınalızâde Ali Efendi”, , VI, 709-711.

Mehmed Çavuşoğlu, “Ḳinalizāde”, , V, 115-116.

M. Tayyib Gökbilgin, “Edirne”, a.e., X, 428.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2022 yılında Ankara’da basılan 25. cildinde, 416-417 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız. Bu madde en son 03.07.2024 tarihinde güncellenmiştir.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER