KOSOVA SAVAŞLARI - TDV İslâm Ansiklopedisi

KOSOVA SAVAŞLARI

Müellif: FERİDUN EMECEN
KOSOVA SAVAŞLARI
Müellif: FERİDUN EMECEN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2002
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/kosova-savaslari
FERİDUN EMECEN, "KOSOVA SAVAŞLARI", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/kosova-savaslari (28.11.2024).
Kopyalama metni

Çirmen savaşıyla (1371) Balkanlar’a doğru ilerlemeye başlayan Osmanlılar’ın bu kesimde XX. yüzyılın başlarına kadar sürecek olan hâkimiyetlerinin iki önemli dönüm noktasını oluşturan bu savaşlar aynı yerde yapıldığı için kaynaklarda I ve II. Kosova savaşları olarak anılır. Bunların her ikisinde de müttefik birliklerle karşı karşıya gelinmiş olup ilkinde Sırplar, ikincisinde Macarlar öncülük yapmıştır. Bir meydan muharebesi özelliği taşıyan savaşlardan özellikle I. Kosova Savaşı, ikincisine göre gerek sebepleri gerekse oluş şekli ve sonuçları itibariyle ön plana çıkmış, çeşitli tartışmalara yol açmış ve Sırp tarihçiliği açısından millî bilinci hazırlayan bir dayanak noktası olarak görülmüştür.

I. Kosova Savaşı. Osmanlılar’ın Rumeli yakasına ilk geçişleri sırasında Balkanlar’da Stefan Duşan’ın kurduğu devlet 1355’te onun ölümüyle parçalanmış ve bu yörede bağımsız feodal prenslikler ortaya çıkmıştı. Bunlardan biri olan ve Morava nehri civarında hâkimiyet kuran Sırp Kralı Lazar, 1371’de Duşan’ın oğlu ve halefi Kral Uroş’un ölümü üzerine giderek sivrildi ve Sırbistan’da önemli bir güç odağı haline geldi. Ancak Çirmen zaferinden sonra I. Murad’ın baskısı karşısında onun hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Son yapılan incelemeler, onun Osmanlı vasallığından ayrılarak Bosna Kralı Tvrtko ve diğer bazı despotlarla Osmanlılar aleyhinde bir ittifak kurduğu ve birlikte hareket etme çabası içinde bulunduğu yolundaki bilgilerin tartışmalı olduğunu ortaya koyar. Genel olarak kaynaklar, I. Murad’ın Lazar üzerine yürüyüp Kosova’da onunla çarpışmasını 790’da (1388) Osmanlı birliklerinin Ploçnik’te yenilgiye uğramasına bağlar. Buna karşılık Niş’in kuzeybatısındaki Ploçnik’te Osmanlı ordusunun karşılaştığı Sırplar ile küçük bir çatışmaya girdiği ve hemen ardından 1386 Ekim sonlarında Niş şehrini ele geçirdiği, 1388’deki yenilginin sebep gösterildiği savaşın Bleka’da Bosna Kralı Tvrtko ile yapıldığı, bunun üzerine I. Murad’ın Lazar ile Tvrtko arasında gizli bir iş birliği olduğu zannına kapılarak doğrudan Lazar’ın üstüne yürüdüğü ileri sürülür (Reinert, Osmanlı Beyliği, s. 183-230). Bununla birlikte kaynakların tahlili, Lazar ile Tvrtko arasında Osmanlı karşıtı bir ittifak oluşturulduğunu gösterir. I. Murad’ın bu hareketi, bir vasalın alenî isyanına karşı bir hareketten ziyade Osmanlı sınırlarında baş göstermesi muhtemel bir tehlikenin ortadan kaldırılmasına yönelik olmalıdır. I. Murad’ın Kosova ovasına yürüdüğü sırada Lazar onu karşılamak üzere değişik milletlerden savaşçıların da yer aldığı ortak birliklerini toplamıştı. Sırp, Bosna, Hırvat, Arnavut, Bulgar, Macar, Çek askerlerinden oluşan müttefik kuvvetleriyle vasal hale gelmiş olan Anadolu beylikleri, Makedonya’dan Kral Marko, Bulgaristan’dan Kostantin Dejanović’in askerlerinin de yer aldığı Osmanlı ordusu Kosova ovasında karşı karşıya geldi. Osmanlı ordusunun asker sayısı kaynaklarda genellikle çok abartılı olarak verilir. Muhtemelen iki tarafın kuvvetleri birbirine denk olup karşılıklı olarak asker sayısı 30.000’i biraz geçiyordu. Savaşın tarihi de tartışmalıdır. Batı kaynaklarında 15 Haziran 1389 (19 Cemâziyelâhir 791) tarihi genel olarak kabul görmekle birlikte bunun eski takvime dayalı olması sebebiyle 28 Haziran’a rastgeldiği üzerinde de durulmaktadır. Savaş düzeni hakkında Osmanlı kaynaklarında yer alan bilgiler karışıktır. Osmanlı ordusunun merkezinde padişah ve yeniçeriler, sağ kolda Şehzade Bayezid, sol kolda Anadolu beylikleri askerleriyle Şehzade Yâkub bulunuyordu. Sırplar ise Lazar merkezde, sağda damadı Vuk Brankoviç, solda Bosna Kralı Tvrtko’nun askerleri yer alacak şekilde yerleşmişlerdi.

Savaşın cereyan tarzı ve safhaları hakkında kaynaklarda yer alan bilgiler çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Ancak genel olarak yapılan tahliller Osmanlı ordusunun savaş meydanında müdafaada kaldığını, süvari gücüne sahip Sırp müşterek ordusunun saldırıyı gerçekleştirdiğini ortaya koyar. Özellikle Enverî, ağır süvari hücumundan ve bunların okçular vasıtasıyla dağıtıldığından söz eder. Mücadele üç safhada cereyan etmiştir. Bunlar Sırplar’ın ilk saldırının ardından dağılması, Sırp Despotu Vuk Brankoviç’in ve Bosna Kralı Tvrtko’nun çekilmesi ve savaşın son bölümlerinde I. Murad’ın ve Lazar’ın ölümü hadiseleridir. Sırp kaynakları, savaş sırasında Vuk Brankoviç’in ihanet ederek Lazar’ı yalnız bıraktığını yazar. Bir Katalan kaynağı ise Brankoviç’in Lazar’ın ölümünden sonra krallığının başına geçmek için süratle savaş meydanından ayrıldığını belirtmektedir. Bu sebeple Brankoviç’in ihanetiyle Osmanlı galibiyetinin ortaya çıktığı iddiası bu son muteber kaynak çerçevesinde anlamsızlaşmaktadır. Brankoviç, hem Lazar’ın ölümü hem de ordunun bozulması sebebiyle geriye çekilmek durumunda kalmıştır. Ayrıca muhtemelen ne o ne de yine geri çekilen Bosna Kralı Tvrtko, I. Murad’ın şehid düştüğünden haberdardı.

Osmanlı kaynakları Neşrî dışında genellikle I. Murad’ın ölümü olayına odaklanmıştır. Neşrî, savaş hakkında oldukça ayrıntılı bilgi vermekle birlikte savaşın seyrini karıştırmış görünmektedir. Ancak efsanelere boğulmuş olan Sırp kaynaklarına nisbetle en kullanışlı olanıdır. Osmanlı kaynaklarında önce I. Murad’ın suikasta kurban gittiği, ardından da yakalanmış olan Lazar’ın öldürüldüğü belirtilir. Onlara göre I. Murad, bir ara etrafında çok az asker bulunduğu halde dolaşırken yerdeki yaralılardan biri ona bir isteği olduğunu söyleyip yaklaşma izni almış ve gizlediği hançerle onu yaralayıp ölümüne sebep olmuştur. Diğer kaynaklardan ayrılan Enverî ise I. Murad’ı hançerleyen Miloş’un daha önce sultanın kulları arasında bulunurken sonradan kaçıp hıristiyanlığa dönen bir Sırp beyi olduğunu yazarak onun I. Murad tarafından tanınması sebebiyle yanına yaklaşabildiğini ifade eder. Sırp ve diğer Batı kaynakları olayı tertipli, önceden planlanmış bir saldırı olarak görme eğilimindedir. Soylu bir fedai grubu aralarında anlaşmışlar, bunların içinde yer alan ve bazı kaynaklarda Macar asıllı olduğundan söz edilen Miloş saldırı sırasında mızrakla Murad’ı yaralamış ve ölümüne yol açmıştır. İnandırıcılıktan uzak olan bu bilgi epik bir hikâyeye dönüşerek Sırp mitolojisinde önemli bir yer edinmiştir. Bu konuda, I. Murad’ın yanındakilerin savaşın kazanıldığı garantisini gördükten sonra savunmayı gevşettikleri ve bu sırada padişahın ya tertipli ya da münferit bir suikast sonucu hayatını kaybettiği sonucuna ulaşılabilir. Ayrıca olayda, Sırp Despotu Vuk Brankoviç ile gizlice anlaşan ve kendine taht yolunu açmak isteyen Yıldırım Bayezid’in parmağı olduğu iddiası ise bir senaryodan ibarettir. Yıldırım Bayezid’in amansız düşmanı olan Kadı Burhâneddin adına yazılmış Bezm ü Rezm adlı eserde yer alan imalı bir ifadeden hareketle böyle bir sonuca ulaşmak, kaynağın Osmanlı karşıtı bir çevreye ait olduğunu hesaba katmamaktan kaynaklanmış olmalıdır. Öte yandan Lazar’ın da Murad’ın uğradığı suikast sonrasında öldürülmüş olduğu açıktır.

Bazı Sırp kaynaklarında bu savaş büyük bir Sırp zaferi olarak nitelendirilir, hatta modern Sırp literatüründe de bu iddia yer edinmiştir. Daha temkinli olanlar ise savaşın galip ve mağlûbunun bulunmadığı görüşündedir. Bosna Kralı Tvrtko’nun Floransalı senyörlere yazdığı mektupta savaşı Türkler’e karşı kazanılmış büyük bir zafer olarak müjdelemesi, muhtemelen onun savaş sonucunu beklemeden bozgunluk emâreleri görüldüğünde savaş alanından çekilmesi ve çok sonra padişahın ölüm haberini alınca da bunu büyük bir başarı olarak görmesinden kaynaklanmıştır. Aslında bu tür haberlerin ortak noktası I. Murad’ın vefatı olup bu durum büyük bir zafer olarak anlaşılmış ve nakledilmiş olmalıdır. Halbuki kesin askerî başarının Osmanlılar tarafından kazanıldığını 1411’de Lazar’ın oğlunun yanında bulunan Kostantin açık bir dille belirtmektedir.

I. Kosova Savaşı Sırp tarihçiliğinde çok önemli bir yere sahiptir. Sırp milliyetçiliğinin en popüler efsanesini oluşturur. Bu felâkete dayalı millî efsane Sırp benliğinin teşekkülünde önemli bir rol oynamış, zengin bir destanî kahramanlık edebiyatı oluşmuştur. 1989’da dönemin Sırp Lideri Slobodan Milošević önderliğinde Kosova ovasında tertiplenen ve daha sonra Yugoslavya’nın dağılmasına yol açan olayların bir bakıma başlangıç noktasını teşkil eden I. Kosova Savaşının 600. yıldönümü töreni bunun bir göstergesidir. Savaşın Osmanlılar açısından önemi yerli feodal beylerin direnişinin kırılması, güneye doğru inme imkânını ve Kuzey Sırbistan’daki hâkimiyetin kapılarının açılmasını sağlamasıdır. Ayrıca uzun vadede Osmanlılar’ın Balkanlar’ın güney kesimine yerleşmelerine, bölgenin sosyal, ekonomik, hatta etnik ve siyasî yapısında önemli değişmelerin meydana gelmesine de zemin hazırlamıştır.

II. Kosova Savaşı. Osmanlılar’ın Balkanlar’a doğru yayılması, bu sırada güçlü bir devlet olarak Orta Avrupa ile Balkanlar arasında bir kalkan durumunda bulunan Macar Krallığı’nı yakından ilgilendirmekteydi. Osmanlı ve Macar orduları arasında ilk ciddi hesaplaşma 848’de (1444) Varna’daki meydan savaşında gerçekleşmiş ve Macarlar bu mücadelede yenilgiye uğramışlardı. Fakat buradaki yenilgi Macarlar’ın Balkan siyasetini sona erdirmedi, aksine Mohaç’a kadar devam edecek bir süreci başlatmış oldu. Macarlar’ın efsanevî kumandanı ve kral nâibi János Hunyadi (Osmanlı kaynaklarında Yanko) Varna’daki yenilginin rövanşı için hazırlıklara başlamış, 1447 yılı başlarından itibaren kendisine yakın olan Tuna boyundaki prensliklerle ittifak oluşturmaya çalışmıştı. Daha önceki savaşta olduğu gibi Türkler’i Balkanlar’dan atmak amacıyla yeni girişeceği mücadeleye bir Haçlı seferi görüntüsü vermek için papaya, Venedik’e, Aragon ve Napoli krallıklarına başvurmuşsa da bunlardan olumlu bir cevap alamamıştı. Bu sırada iç problemlerini halledip Varna savaşında elde ettiği başarının rüzgârıyla muhalif kesimi sindiren II. Murad, Arnavutluk’ta İskender Bey’in isyanı ile ilgilenmekteydi. Osmanlı ordusu 852 Cemâziyelevvelinde (Temmuz 1448) Arnavutluk’ta bulunuyordu ve Kocacık Hisarı’nın zaptından sonra Akçahisar (Kruya) kuşatmasıyla meşguldü. Hunyadi’nin İskender Bey ile de temas kurduğu ve onunla birleşmek üzere harekete geçtiği de belirtilir.

Topladığı 30-35.000 kişilik kuvvetle Balkanlar’a inen Hunyadi’nin ordusunun esasını Macarlar oluşturuyordu. Ayrıca 8000 askerden ibaret bir Eflak gücü de kendisine katılmıştı. Yine Alman ve Çekler’den oluşan paralı askerler de vardı. Hunyadi, Sırp Despotu Curac Brankoviç ile de temas kurmak istedi, ancak Sırp despotu buna yanaşmadığı gibi onun topraklarından geçmesine izin vermeyeceğini de bildirdi. Bunda ikisi arasında eskiye dayanan bir gerginlik kadar Osmanlı baskısı da etkili olmuştu. Buna rağmen Hunyadi eylül ayı sonlarında Sırp topraklarına girdi ve Morava vadisine yöneldi. Arnavutluk seferinde iken onun hareketini öğrenen II. Murad, kuvvetlerini Sofya’da toplayarak Macar kuvvetlerini karşılamak üzere Kosova ovasına doğru ilerledi. Kaynaklarda Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında abartılı rakamlar vardır. Macar kuvvetlerine göre nisbî bir fazlalığı olan Osmanlı ordusunun asker sayısı en iyimser tahminle 50.000 dolayında olarak gösterilebilir. Hunyadi’nin ordusu çok iyi donanmış ve son derece düzenli birliklerden oluşuyordu. En büyük gücü Varna’da olduğu gibi ağır zırhlı süvariler teşkil ediyordu, hafif süvari sayısı da fazlaydı. Her birinde ikişer neferin bulunduğu, üzerinde bir topun yer aldığı ve sayıları kaynaklara göre 800-2000 arasında değişen savaş arabaları ordunun en önemli vurucu gücüydü. Osmanlılar ise öncekinden farklı olarak sağ kanatta Anadolu, sol kanatta Rumeli süvarileri ve ortada azeb ve yeniçerilerin koruması altında padişahın bulunduğu merkezî güçlerden oluşan bir düzende sıralanmıştı. Yine merkezde süvari hücumlarına karşı kalkanlı ve mızraklı askerlerden oluşmuş bir müdafaa hattı hendek çevresine kurulmuş ve bunun etrafına develer konulmuş, toplar dizilmişti. Savaş 18 Şâban (17 Ekim) Perşembe günü başladı. İlk gün Macar süvarilerinin hücumu gerçekleşti. Her iki taraf birbirinin gücünü anlamaya yönelik çarpışmalarda bulundu. Osmanlılar Anadolu askerinin yer aldığı kolu savaşa sokmadılar ve dinlendirdiler. Ertesi günü süvari saldırısı sabahleyin tekrar başladı, bunlar yeniçerilerin tuttuğu orta hatta kadar geldiler ve burada durduruldular. Macarlar hattı yardılarsa da yeniçeriler çekilmeyip bunların etrafını çevirdiler ve arkadan destek almalarını önleyip imha ettiler. Dinlenmiş Osmanlı kuvvetleri de Macar ordusunun sol kolunu çembere alarak bozguna uğrattı. Eflak kuvvetleri ise savaş meydanını terketti. Üçüncü günü Macar ordusundan eser kalmamıştı. Savaşa bizzat katılmış olan Osmanlı tarihçisi Âşıkpaşazâde, fazla ayrıntı vermemekle birlikte iki günlük muharebede Macar ordusunun önemli kumandanlarının savaş meydanında kaldığını, çoğunun esir alındığını ve Hunyadi’nin kaçtığını belirtir. Neşrî ise savaşın oluş şeklinden çok ikinci gün yapılan mücadeleyi ayrıntılı olarak aktarır. Bu arada yardım için gelen İskender Bey ancak savaşın sonunda yetişebilmiş ve mağlûbiyet haberi üzerine geri çekilmişti. Hunyadi ise savaş arabalarının koruması altında savaş meydanından uzaklaşmış, daha sonra kuzeydeki topraklarına dönerken Sırplar tarafından esir alınmış, fakat sonra serbest bırakılmıştır.

II. Kosova Savaşı, Macarlar’ın Balkanlar’daki etkisinin bir bakıma sonunu oluşturdu. Buna karşılık Osmanlı hâkimiyetinin sarsılmazlığını pekiştirdi. Eflak üzerindeki Macar nüfuzu sarsıldı ve bu kesimde Osmanlılar öne çıkmaya başladı. Ayrıca Varna savaşıyla birlikte burada kazanılan başarı, ileride Balkanlar’da oluşması muhtemel yeni bir ittifak ve askerî yardımı engelleyici bir etki yaparak İstanbul’un fethini daha yakın hale getirdi.


BİBLİYOGRAFYA

I. Kosova Savaşı: , s. 85-87.

Esterâbâdî, Bezm ü Rezm (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, s. 354.

Ahmedî, Dâstân ve Tevârîh-i Mülük-i Âl-i Osmân (haz. Çiftçioğlu N. Atsız, Osmanlı Tarihleri I içinde), İstanbul 1949, s. 20.

, s. 133-134.

, II, 240 vd.

M. Braun, Kosovo: Die Schlacht auf dem Amselfelde in geschichtlicher und epischer Überlieferung, Leipzig 1937.

G. Škrivanić, Kosovska Bitka (15 June 1389), Cetinje 1956.

R. Mihaljčić, Lazar Hrebeljanović. Istorija, Kult, Predanje, Beograd 1984, tür.yer.

T. Emmert, Serbian Golgotha, Kosovo 1389, New York 1990.

Skender Rizaj, Shqiptarët dhe Serbët në Kosove, Prishtinë 1991, s. 40-50.

Kosovo: Legacy of a Medieval Battle Between Cross and Crescent, Minneapolis 1991.

I. Kosova Zaferi’nin 600. Yıldönümü Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1992.

Stephen W. Reinert, “A Byzantine Source on the Battles of Bileća (?) and Kosovo Polje: Kydones’ Letters 396 and 398 Reconsidered”, Studies in Ottoman History in Honour of Professor V. L. Ménage (ed. C. Heywood – C. Imber), İstanbul 1994, s. 249-272.

a.mlf., “Niş’ten Kosova’ya: I. Murad’ın Son Yıllarına İlişkin Düşünceler”, Osmanlı Beyliği: 1300-1389 (trc. Gül Çağalı Güven v.dğr.), İstanbul 1997, s. 183-230.

N. Malcolm, Kosova: Balkanları Anlamak İçin (trc. Özden Arıkan), İstanbul 1999, s. 86-111.

Hakif Bajrami, Kosova: Njëzetë shekuj të identitetit të saj, Prishtinë 2001, s. 31-43.

N. Radojčić, “Die griechiscen Quellen zur Schlacht am Kosovo Polje”, Byzantion, VI, Bruxelles 1931, s. 241-246.

A. Olesnecki, “Turski izvori o Kosovskom boju.”, Glasnik Skopskog Naučnog Društva, XIV/8, Skopje 1934, s. 59-98.

Salih Trako, “Bitka na Kosovu 1389, Godine u istoriji Idrisa Bitlisija”, , XIV-XV (1969), s. 329-351.

Mihailo J. Dinić, “Kosovska Bitka”, Enciklopedija Jugoslavije, Zagreb 1962, V, 335-337.

II. Kosova Savaşı: , s. 186-188.

, s. 121-123.

Bihiştî Ahmed Sinan Çelebi, Tevârîh-i Âl-i Osmân, British Museum, Add. Or. ms. 7869, vr. 136b-140b.

, II, 659-675.

, I, 446-450.

, I, 221-222.

L. Elekes, Hunyadi, Budapest 1952, s. 368-381.

Halil İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I, Ankara 1954, s. 109.

N. Malcolm, Kosova: Balkanları Anlamak İçin (trc. Özden Arıkan), İstanbul 1999, s. 119-122.

G. Ágoston, “XV ve XVI. Asırlarda Büyük Meydan Muharebelerinde Uygulanan Strateji ve Taktikler, Müzakere”, XV ve XVI. Asrı Türk Asrı Yapan Değerler, İstanbul 1999, s. 93-94.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2002 yılında Ankara’da basılan 26. cildinde, 221-224 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER