https://islamansiklopedisi.org.tr/mohac
Macaristan’ın güneyinde Tuna ile Drava arasındaki bölgenin kuzeydoğusunda Tuna’nın batı kolu üzerinde bulunan Mohács, XVI ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı sancak merkezi olup Türk kaynaklarında Mihaç ve Mohaç şeklinde geçer. Yakınında Kanûnî Sultan Süleyman devrinin en önemli savaşlarından biri olan Mohaç Muharebesi cereyan etmiştir (932/1526). Şehrin adına ilk defa 1093 yılında kaleme alınan bir belgede rastlanır. Bu dönemde bir köy durumundaydı ve Pécs piskoposluğuna bağlıydı. Zamanla 1408’e kadar şehir statüsü kazandı.
Mohaç Muharebesi’nden sonra şehir Buda’ya (Budin) doğru yürüyen Osmanlı ordusu tarafından yakılıp tahrip edildi. 935’te (1529) Viyana seferine çıkan Osmanlı kuvvetleri Mohaç ovasında konakladı. Kanûnî Sultan Süleyman’ın himayesi altında olan Kral János padişahın elini öpmek için buraya davet edildi.
948’de (1541) kurulan Budin vilâyetinde ilk yeni sancak, merkezi Mohaç olmak üzere meydana getirildi. Bununla muhtemelen 1526’da kazanılan büyük zaferin hatırlatılması amaçlanmıştı. 1552 yılına kadar Macaristan’ın batı bölgesi olan Transdanubya’da Balaton gölünün güneyine düşen bölgelerde yalnız bu livâ mevcuttu.
İlk sancak beyinin 24 Zilkade 948’den (11 Mart 1542) biraz önce göreve başladığı belirlenmektedir. Tayin edilen Kasım Bey’in bazan Osijek (Hırvatistan), bazan da Seksar (Szerkszárd) mirlivâsı diye zikredilmesi dikkat çekicidir. Osijek’te bu vazifeyi belki geçici olarak 1541 sonlarına kadar ifa etmişti; Seksar’da ise Mohaç’tan daha korunaklı ve müstahkem bir yer bulabildiği için ikametgâhını 1543 civarında burada kurmuştu. 1544 yılında Peçuy (Pécs) şehrine taşındı, başında bulunduğu idarî birimin adı buna rağmen değişmedi.
Mohaç sancağının Osmanlı dönemine ait en erken tarihli tahrir defteri 953 (1546) yılında tamamlandı. Buna göre livâda Tuna ve Drava nehirleriyle Balaton gölü arasında uzanan bölgeyi kapsayan Peçuy (Pécs), Senlörinç (Szentlörinc), Senmartin (Szentmárton), Saz (Szászvár), Şelin (Sellye), Vaşkasenmartin (Vaskaszentmárton), Gırıjgal (Görösgal), Harşan (Nagyharsány), Baranavar (Baranyavár), Mohaç (Mohács), Peçvarad (Pécsvárad), Sekçöy (Dunas-zekcsö), Kopan (Koppány), Sakç (Szakcs), Karat (Karád) ve Köröş (Köröshegy) olmak üzere toplam on altı nahiye bulunuyordu. 959’a (1552) kadar Kopan livâsı buradan ayrıldı. Ardından Saz nahiyesinin yarısı Şimontorna (Simontornya) sancağına ilhak edildi. Kısa bir müddet için Gırıjgal da bir livâ merkezi sıfatını kazandı. 973-974’ten (1565-1566) itibaren Peçuy sancağı müstakil bir idarî birim oldu. Sigetvar’ın (Szigetvár) alınmasından sonra yine Mohaç livâsının bazı nahiyeleri bu yeni sancağa katıldı. Bütün bu küçülmelerin neticesi olarak eski sancaktan Sekçöy, Mohaç ve Baranavar olmak üzere sadece üç nahiye kaldı. Hatta livânın resmî adı da sancak beyi oraya taşındığı için Sekçöy olarak değiştirildi. Buna rağmen daha sonraki dönemlere ait bazı belgelerde adı Mihaç sancağı şeklinde anılmaya devam edildi.
Livâya adını veren şehrin Osmanlı öncesi nüfusu hakkında bilgi yoktur. Buna karşılık Osmanlı dönemine ait dört tahrir defteri bu konuda kesin rakamlar verir. 1546’da yapılan tahrirde 324 evli erkek, yedi papaz, bir kâtip ve on bir bekâr nüfus bulunuyordu. Sayım dışı kalanlar da düşünülürse şehrin bu tarihte toplam nüfusunun 2000-2500 arasında olduğu tahmin edilebilir. Bundan altı yıl sonra hazırlanan ikinci defterde 437 evli erkek, beş papaz, üç dul kadın ve iki bekâr erkek nüfus sayılmıştı. Bu durum oldukça yüksek oranda bir nüfus artışı olduğuna işaret eder. Bu altı yıllık dönemde % 35 oranında bir yükseliş sadece tabii sebeplere bağlanamaz ve kısmen buraya olan göçün neticesidir.
978 (1570-71) tarihli Cizye Defteri şehirde yalnız 153 hâne gösterir. Nüfusta dikkati çeken azalma eğilimi 988’e (1580) kadar sürdü. Bu yılın tahrir defterine göre Mohaç’ta ancak 105 hıristiyan aile reisi ve üç dul kadın oturuyordu. Durum 999’a (1591) kadar pek değişmedi; esas nüfustan geri kalan doksan aile reisinin yanı sıra yirmi dokuz yarı göçebe Eflak, on üç Kıptî (Çingene) ve altı kimliği belirtilmeyen kişi bulunuyordu. En yüksek seviyesine göre üçte bir nisbetinde azalan nüfus aynı zamanda bünyesel değişmeye de uğramıştı. İlk zamanlarda sadece Macarlar’dan oluşurken yüzyılın sonlarına doğru -bilhassa sayı bakımından 100’ü aşmayan, ancak çeşitli halklardan gelen Osmanlı askerleri de hesaba katıldığında- etnik açıdan biraz daha karıştı. Nüfusun azalması şaşırtıcı değildir. Nitekim idarî merkezlerin Macarlar tarafından terkedilişinin başka örnekleri de vardır. Ülkenin güneyinde bulunan kasabanın belirli bir ölçüde Balkanlaşması ise coğrafî konumuyla izah edilebilir. Nüfusun azalmasına tesir eden bir başka sebep kişi başına düşen olağan vergilerin sürekli şekilde yükselmesidir. Bir aile reisi 1546’da 100 akçe öderken bu rakam 1552’de 115, 1580’de 404 ve 1590’a kadar 489 akçeye ulaşmıştı. Bu aradaki enflasyon ise yaklaşık % 30 civarındadır. Dikkati çeken başka bir nokta azalan nüfustan hep daha fazla buğday öşrü tahsili beklentisiydi. Defterde gösterilen miktar 1546’da 400 kile iken 1590’a kadar 1500 kileye çıkmıştı. Bu miktarın gerçek üretimi tam anlamında yansıtmadığını değirmenlerden gelen ödentilerin 550 akçeden 100 akçeye inmiş olması gösterir.
Mohaç çevresinde balıkçılık yapıldığı dikkati çeker. Tuna nehrinde ilk deftere göre mevcut olan üç dalyan daha sonra altıya, ardından sekize yükselmişti. Bu dalyanlardan hazineye giden vergi tutarı yılda 10 ile 15.000 akçe arasında değişiyordu. Mohaç’ın yerel ve bölgesel ticaretteki önemini, bir taraftan pazar ve panayırlarından alınan vergilerle iskelesine gelen mallardan alınan gümrük ve geçit paraları belgeler.
Şehrin XVII. yüzyıldaki durumu hakkında çok kısıtlı bilgiler vardır. Evliya Çelebi’nin tasvirine göre orta büyüklükte ve oldukça tahkim edilmiş bir yerdi. Kalesinde bir cami (Sultan Süleyman Camii), askerlerin barındığı elli kadar tahta örtülü ev, varoşunda ise 300 (?) ev, bir hanla bir cami, bir medrese, bir tekke ve iki sıbyan mektebi vardı (Seyahatnâme, VI, 189-190). Buda’nın elden çıkmasının ardından güneye doğru ilerleyen müttefik güçler 1686 yılının sonbaharında Mohaç’la birlikte bu bölgeyi de kontrol altına aldı.
Bölgesel önemini hâlâ koruyan şehrin bugünkü (2005 yılı başları) nüfusu, aralarında Güney Slav ve Alman azınlıklar da bulunmak üzere yaklaşık 21.000’dir. Osmanlı döneminden kalma hiçbir eser yoktur. Savaşın cereyan ettiği yerde 1976’da boyalı ağaçtan yapılan biraz melankolik, biraz alaycı modern bir anıt grubu dikilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
BA, TD, nr. 441, vr. 179b-181a; nr. 443, vr. 155a-157a; nr. 593, vr. 49a-50a; nr. 632, vr. 46b-48a.
Cizye Defteri, Wien, Österreichische Nationalbibliothek, Türkische Handschriften, Mxt. 611, vr. 185b-188a.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VI, 189-190.
Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri I, s. 195.
A. C. Schaendlinger, Die Feldzugtagebücher des ersten und zweiten ungarischen Feldzugs Suleymans I., Wien 1978, s. 84.
Elöd Vass, “Two Taḥrīr-Defters of the Sanǰāq of Mohács from the Time of Sultan Murad III, 1580-1591”, Between the Danube and the Caucasus. A Collection of Papers Concerning Oriental Sources of the History of the Peoples of Central and South-Eastern Europe (ed. György Kara), Budapest 1987, s. 339-362.
Tanulmányok Mohács történetéhez. A település fennállásának 900. évfordulójára (ed. Imre Ódor), Mohács 1993.
Ferenc Szakály, “Az elsó dunántuli szandzsák és megszervezöje, Kászim bég”, Keletkutatás, 1995 tavasz, s. 23-43.
Géza Dávid, “Kászim vojvoda, bég és pasa. I-II. rész”, a.e., 1995 ösz, s. 53-66, 1996 tavasz [2000], s. 41-56.
a.mlf., “Mohács”, EI2 (İng.), VII, 219.