YURTLUK - TDV İslâm Ansiklopedisi

YURTLUK

Müellif: ORHAN KILIÇ
YURTLUK
Müellif: ORHAN KILIÇ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2013
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/yurtluk
ORHAN KILIÇ, "YURTLUK", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/yurtluk (01.12.2024).
Kopyalama metni

Osmanlı öncesi dönemde daha çok, arazinin tasarrufu ve toprağın belli bir hizmet karşılığında kullanım hakkının belli bir kişiye, zümreye veya taifeye kaydıhayat şartıyla intikali yahut mülkiyetiyle ilgili olarak kullanılan yurtluk ocaklıkla benzerlik gösterir. Bu kelime ile aynı kökten gelen “yurt (yurd), yurtlu, yurt tutmak, yurt vermek” gibi tabirlere Türk-İslâm devletlerinde sıkça rastlanır. Ancak yurtluk kelimesi, tarihî dönemlerde farklı anlamlar yüklenerek veya başka bir terimle birlikte kullanılarak kısmî değişikliklere uğramıştır. Çeşitli Türk devletlerinin kuruluş sürecinde veya sonrasındaki fütuhat devirlerinde pay sahibi olan küçük atlı birlikler belirli yurtluk sınırları içerisine konularak bir anlamda merkezî bir denetimin sağlanması amacıyla kendilerine tahsis edilen alanlara yerleştiriliyordu. “Orun geleneği” de denilen bu yerleştirme veya yurt verme düzeni Oğuz Han töresinin, Selçuk ve Osmanlı, hatta Cengiz Han yasalarının en başında yer alıyor ve törelerin temelini oluşturuyordu (Türklerde Devlet Anlayışı, s. 327). Anadolu beyliklerinde toprak iktâ (timar), vakıf, mülk ve yurt kısımlarına ayrılıyordu. Timar, mülk ve yurt olarak idare edilen toprakların bazıları sonradan ya tamamen vakfa intikal etmiş ya da hazineye veya timara ayrılmıştır (, s. 147-148). Bütün Türk devletlerinde olduğu gibi Moğollar’da da ülke Cengiz Han ailesinin ortak malı idi. Cengiz Han’ın halefleri imparatorluğu çeşitli kısımlara ayırıp mâlikâne ve yurt şeklinde hükümdar ailesinin idaresine bırakmıştı. Yurt sahibi aile üyeleri hanın yüksek hâkimiyetini tanımak zorundaydı. Yurt veya mâlikânesi olan Moğol şehzadeleri kendi bölgelerinde müstakil hareket ediyorlardı.

XI. yüzyılda Anadolu’da başlayan Selçuklu fetihleri neticesinde ülkeye gelen çok sayıda Oğuz boyu, yöneticiler tarafından batı sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla “uç” denilen sınır bölgelerine yerleştirilmişti. Geleneklerini korumakla birlikte merkeze fazla bağlı olmayan bu unsurlar sınır çarpışmaları sırasında beylerine daha sıkı bağlanmışlar ve ağır idarî müdahaleler, vergiler karşısında devletten yurtluk, ulûfe ve askerî yardım istemişlerdi. Osmanlı tarih geleneğinde yer alan, Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın Karahisar ve Bilecik tekfurlukları arasındaki yerleri Ertuğrul Gazi’ye ve oğullarına yurt olarak verdiği yolundaki bilgi dikkat çekicidir (Oruç Beğ Tarihi, s. 7). Yurtluk statüsü beylere kısmî bağımsızlık verdiği için bu statüyü kazanmak önemli sayılmış ve yurtluk alma siyasette bir araç olarak kullanılmıştır. Fâtih Sultan Mehmed’in Karadeniz harekâtı sırasında Sinop’un karadan ve denizden muhasara altına alınmasından sonra meselenin barış yoluyla çözülmesini isteyen Mahmud Paşa, Candaroğlu İsmâil Bey’e yazdığı mektupta kaleyi savaşsız teslim etmesi halinde Anadolu’da istediği yerin kendisine yurtluk olarak verileceğini bildirmiştir.

Osmanlı uygulamasında yurtluk ve yurt tabirleri daha önceki uygulamalardan farklı bir mahiyet göstermez. Çünkü bu tabirler bir çeşit arazi tasarrufu şeklini ifade eden bir anlam kazanmıştır. Ancak yurtluk kelimesi Osmanlılar’da çoğu defa ocaklık terimiyle birlikte kullanılmıştır. Osmanlı idarî sisteminde rastlanan ocaklık sancakların hükümet ve yurtluk-ocaklık denilen iki farklı çeşidi vardı. Hükümet ve yurtluk-ocaklık sancakların ortak özelliği, bunların idaresinin itaat ettikleri ve yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece belli bir ailenin tekeline bırakılmasıdır. Hükümet sancaklarda kanun gereği tahrir yapılmaz, yurtluk-ocaklık sancaklarda yapılırdı. Hükümet denilen sancaklar mülkiyet, yurtluk-ocaklık sancaklar ise arpalık ve sancak hassı yoluyla verilirdi. Ancak ocaklık sancaklarda kanunnâme hükümlerine aykırı birçok uygulamaya rastlanmıştır (bk. OCAKLIK). Yurtluğun “devlete ait bir gelirin kaydıhayat şartıyla tasarruf veya tevcih edilmesi” şeklinde tarif edildiği de görülmektedir. Buna göre yurtlukta yalnızca kaydıhayat şartı, ocaklıkta irsen intikal, yurtluk-ocaklıkta irs ve kaydıhayat birlikte bulunurdu ve yurtluk-ocaklıkta irsî bir devamlılık söz konusu idi. Kendilerine yurtluk veya yurtluk-ocaklık olarak arazi tevcih edilen aşiret sahibi kişiler buranın resmî sahibi değildi; araziyi satamaz, bağışlayamaz, vakfedemezlerdi. Bu statünün devamı, sadakatle hizmet ve kendilerine verilen görevleri eksiksiz yerine getirmekle doğrudan ilgiliydi.

Yurtluk olarak tevcih edilen arazi parçaları bir aşiret reisinin şahsında tek bir kişiye ait olabileceği gibi ortak bir mülkiyet veya kullanım hakkı ile birlikte bütün aşirete yahut bir zümreye de ait olabilirdi. Bunun bir örneği atçeken (esbkeşân) taifesine verilen yurtluklardır. Kanûnî Sultan Süleyman dönemi timar ve taşra teşkilât kanunnâmelerinde bazı arazilerin esbkeşân taifesine yurtluk yoluyla tayin edildiği yazılıdır. Bunlar Karaman vilâyetinde Konya sancağına bağlı Turgut, Eski İl ve Bayburt nahiyelerinde bulunuyordu. Buraların göçebe halkı ziraata yatkın olmadığından on iki hâne başına bir at karşılığı at akçesi ödemekle mükellef tutulmuştu ve çift, bennâk, caba, öşür, kovan gibi vergilerden muaftı. Kendilerine yurtluk yazılan yerlere ektiklerinin öşrü at çekmeleri karşılığında onlardan alınmazdı ve avârız vergileri de kaldırılmıştı. Devlete sadece at akçesi, resm-i ganem, resm-i arûs ve cürm ü cinâyet vergileri ödemekle mükelleftiler. Faaliyette bulundukları yurtluklarında kendileri mezralarını kimsenin müdahalesi olmadan tasarruf edebiliyorlardı. Atçeken yurtluklarını işleyenler bunlar için tahıl üzerinden öşür ve sâlâriyye veriyordu. Yavuz Sultan Selim dönemi Karaman Vilâyeti Esbkeşân Kabileleri Kanunnâmesi’nde adı geçenlerin çoğunun ziraatla meşgul olduğu ve öşür, sâlâriyye, çift, bennâk vergilerinden hayli mal biriktiğinin tesbit edildiği, yapılan teftişte çoğu çiftliğin gelirinin 6 ile 7000 akçe arasında değiştiği belirtilir (Akgündüz, III, 331). Yurtluklar merkezî yönetimin mülkiyetinde görünmekle birlikte göçebe zümreler ciddi bir askerî yükümlülükle zorlanmadan epeyce yaygın bir tasarruf hakkından yararlanırlardı (Yerasimos, s. 142). Yurtluk tasarruf eden atçekenler devletin diğer bölgelerindeki mükellefler gibi iki koyuna 1 akçe vermekle mükelleftiler.


BİBLİYOGRAFYA

Oruç Beğ Tarihi: Giriş, Metin, Kronoloji, Dizin, Tıpkıbasım (haz. Necdet Öztürk), İstanbul 2007, s. 7.

, s. 147-148, 175.

a.mlf., Osmanlı Tarihi, III/2, s. 310.

Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye (trc. Babür Kuzucu), İstanbul 1980, s. 142.

Türklerde Devlet Anlayışı: 13. Yüzyıl Sonlarına Kadar (haz. Bahaeddin Ögel), Ankara 1982, s. 327.

Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar, Ankara 1988, I, 1, 112.

Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, İstanbul 1990-92, I, 145; III, 101, 331; IV/1, s. 483.

Nejat Göyünç, “Yurtluk-Ocaklık Deyimleri Hakkında”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 1991, s. 269-277.

Orhan Kılıç, “Ocaklık Sancakların Osmanlı Hukukunda ve İdari Tatbikattaki Yeri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, XI/1, Elazığ 2001, s. 257-274.

Ayşegül Hüseyniklioğlu, Karaman Beylerbeyliği’nde Konar-Göçer Nüfus (doktora tezi, 2008), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 292.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 43. cildinde, 614-615 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER