DÂL - TDV İslâm Ansiklopedisi

DÂL

د
Müellif: AHMET TURAN ARSLAN
DÂL
Müellif: AHMET TURAN ARSLAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1993
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/dal
AHMET TURAN ARSLAN, "DÂL", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/dal (01.12.2024).
Kopyalama metni

Ebced hesabında sayı değeri 4’tür. Osmanlıca ve Farsça’nın da onuncu harfi olan dâl, hemen hemen aynı niteliklerle İbrânîce, Yunanca ve Latince gibi birçok dilde bulunur. Halîl b. Ahmed’e (ö. 170/786) göre mahreci “nit‘” denen yer olup (ağız tavanının ön tarafındaki pütürlü kısım) aynı mahreçten çıkan ṭâ ve ile birlikte “el-hurûfü’n-nit‘iyye”yi meydana getirmekte ve dil ucunun buraya dokundurulması suretiyle seslendirilmektedir. Halîl’in talebesi Sîbeveyhi ise (ö. 180/796) bu harflerin mahrecini ön dişlerin dipleriyle (usûlü’s-senâyâ) dil ucunun arası olarak göstermiş ve ondan sonra kaleme alınan çeşitli eserlerde de açıklayıcı bazı unsurların ilâvesiyle daha çok bu tarif tekrar edilmiştir. Nitekim Dânî (ö. 444/1053) “ön dişler” ifadesine “üst ön dişler” diye açıklık kazandırmış, mahrecin üst tavana yükseltileceğine işaret ederek Halîl’in ve Sîbeveyhi’nin tariflerini uzlaştırmak istemiştir. Saçaklızâde ise (ö. 1150/1737) aynı mahreçten çıkan seslerin cehr, hems, ıtbâk ve infitâh gibi sıfatlara (bk. HARF) bağlı olarak ayrı bir özellik kazanacağı anlayışından hareketle üst ön dişlerin diplerini üç cüzi mahrece ayırmış, diş etlerini takip eden yeri (diş diplerinin başlangıç noktalarını) tânın, hemen ondan sonra gelen yeri dâlin, daha sonraki kısmı da (iki üst ön dişlerin ortaları) tânın mahreci olarak kabul etmiştir.

Şiddet, cehr, istifâle ve infitâh sıfatlarını haiz olan dâlin, tecvid kurallarına göre قطب جد terkibinde yer alan diğer harfler gibi kalkale ile okunması gerekmektedir. Bundan dolayı kelime ortasında veya sonunda sâkin halde bulunduğunda şiddet sıfatı sebebiyle mahreci tıkanan dâl, cehr sıfatının gereği birden açılarak meydana gelen patlamalı (inficârî, plosive) sesle okunur ve böylece kalkale yapılmış olur. Ancak لقد تاب، عدتم misallerinde olduğu gibi kendisinden sonra tâ harfi bulunduğunda kalkale terkedilerek idgam yapılır. Tecvide dair eserlerde, dâlden sonra nun bulunması halinde ise (meselâ رددنا، قد نرى) dâlin cehr sıfatının ve kalkalenin belirtilmesine önemle işaret edilmiştir.

Arapça kelimelerde aslî harf veya tâdan bedel (اذتكر ← اذدكر، ازتاد ← ازداد) olmak üzere iki şekilde bulunan dâl, oldukça çok kullanılan harflerden biridir. Bazı dilciler bu durumu belirtmek üzere, “Üç veya daha fazla harfli olup da içinde ب – د – ف – ل – م – ن harflerinden biri veya ikisi bulunmayan kelimeler Arapça değildir” demişlerdir (, Mukaddime, I, 14).

Bugünkü telaffuzu klasik kaynaklardaki tariflere uygun olan dâl, Kuzey Fas’ın dağlık bölgelerinde konuşulan lehçelerde sesli bir harften sonra geldiğinde zâya dönüşebilmektedir.

Arapça ve Farsça gibi Türkçe’de de ikinci bir “d” sesi mevcut olmadığından Osmanlı alfabesinde aynen kullanılan ve yeni Türk alfabesinde de Dd, harfleriyle karşılanan dâlin, “d” benzeri seslerin yer aldığı Hint-Avrupa dillerinden Peştuca ve Urduca’da birer varyantı bulunmaktadır. Bunlar, Peştuca’da ډ (ddāl) ve Urduca’da ڈ (ḍâl) harfiyle gösterilen ve dilin yukarı doğru kıvrılarak dil ucunun alt tarafının üst ön dişlerin diş etlerine teması suretiyle çıkarılan biraz peltek “d” (postalveolar lingual) sesleridir.


BİBLİYOGRAFYA

, Mukaddime, I, 14.

, III, 434.

, s. 596.

Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ʿAyn (nşr. Mehdî el-Mahzûmî – İbrâhim es-Sâmerrâî), Beyrut 1408/1988, I, 58.

Sîbeveyhi, el-Kitâb (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1399-1403/1977-83, IV, 433-434, 436.

İbn Cinnî, Sırru ṣınâʿati’l-iʿrâb (nşr. Mustafa es-Sekkā v.dğr.), Kahire 1374/1954, I, 200-202.

Mekkî b. Ebû Tâlib, er-Riʿâye (nşr. Ahmed Hasan Ferhât), Amman 1404/1984, s. 140, 201-203.

Dânî, et-Taḥdîd fi’l-itḳān ve’t-tecvîd (nşr. Gānim Kaddûrî Hamed), Bağdad 1407/1988, s. 105, 111, 140-141.

Radî el-Esterâbâdî, Şerḥu’ş-Şâfiye, İstanbul 1290, s. 349.

Nukrekâr, Şerḥu’ş-Şâfiye, İstanbul 1293, s. 213.

İbnü’l-Cezerî, et-Temhîd fî ʿilmi’t-tecvîd (nşr. Gānim Kaddûrî Hamed), Beyrut 1409/1989, s. 119, 130-131.

Ali el-Kārî, el-Mineḥu’l-fikriyye, Kahire 1308, s. 19-20.

Saçaklızâde, Cühdü’l-muḳıl, Süleymaniye Ktp., Erzincan, nr. 8, vr. 16.

Alphabete und Schriftzeichen des Morgen- und des Abendlandes (ed. O. Harrassowitz), Berlin 1969, s. 42-43, 44.

Temmâm Hassân, el-Luġatü’l-ʿArabiyye: maʿnâhâ ve mebnâhâ, Kahire 1979, s. 59.

Gānim Kaddûrî el-Hamed, ed-Dirâsâtü’ṣ-ṣavtiyye ʿinde ʿulemâʾi’t-tecvîd, Bağdad 1406/1986, s. 207-209.

“Dâl”, , III, 464.

H. Fleisch, “Dāl”, , II, 101.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 8. cildinde, 426 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER